Güncelleme Tarihi:
“Ah bre, yüreğim pas tutmadan önce neredeydin sen?”
Marika ile ilk kez, 2018 yılında vefat eden gazeteci Berat Günçıkan’ın 1993 yılında Cumhuriyet gazetesi için kaleme aldığı biyografiyle tanıştık. Aradan geçen 29 yıl sonra bu biyografi kitaplaştı ve Marika’nın yaşamöyküsü yeni okurlarla paylaşıldı.
‘Marika/Yalnızlığım Kadarsın...’ yaşamı mücadeleyle geçmiş, türlü felaketlerden bolca yara almış ve kendini yeniden doğurmasını, ayağa kaldırmasını bilmiş bir kadının ilham verici öyküsü. Cesaretle yaşama tutunabilmenin gerçekliğini aktaran kısacık bir anlatı. Marika Koçidi’nin özyaşamöyküsü. Aslında bu biyografi, Marika’yla dile gelen pek çok yaşamın bir başka örneği. Benzer nedenlerle benzer yoksullukları yaşayanların, terki diyar eyleyenlerin, bir ömrü sürekli ve sadece çalışarak geçirmek zorunda olanların, yurdunu apar topar terk etmek zorunda bırakılanların hikâyesi. Annesinin kaderine direnen kadınların, kızının kaderini yazan kadınların hikâyesi. Ve belki hepsinden daha çok bilinçli bir yalnızlığın anlatısı.
Marika, sıkıntıya ve yoksulluğa doğar İmroz’da. Annesi İmrozlu bir Rumdur, doğduğunda babası ortalıkta yoktur. Kendisiyle aynı adı taşıyan annesi, çocukken savaş yüzünden İmroz’dan İskenderiye’ye göç etmek zorunda kalır. Kendi başına büyüyen anne Marika ilkgençlik döneminde, çalıştığı evin oğlundan hamile kalır. Kızına kendi ismini verir, Marika. Ne yazık ki Marika’nın doğumuyla anne Marika ölür. Yaşam yeniden başladığı yere, İmroz’a döner. Anneannesinin bakımında büyüyen Marika hiçbir zaman babasını tanımamıştır. Çünkü babası annesine hiç sahip çıkmamış, onu kaderine terk etmiştir. Kızlar annelerinin kaderini mi yaşar bilinmez ama Marika zorla geldiği bu dünyada hep zorlukla mücadele eden bir ruh olmaya yazgılıdır. Gençlik döneminde yalnız kız çocuklarının başına neler geliyorsa aynı ‘klişeleri’ yaşar Marika. Kadınlığın, güzelliğin ve Rum olmanın bedelini öder. Hayal kırıklıkları, doğurduğu ve terk etmek zorunda aldığı bir kız çocuğu ve ölümü, aldatma ve yalanlar her daim yaşamının parçası olmuştur. Yoksullukla geçen ömründe hep çalışmak zorunda kalan bir kadındır artık Marika. Sonunda yolu Almanya’ya uzanır, işçi göçüne katılır. 16 yıl Almanya’da neredeyse ne iş olsa yapar. Temizlik, fabrika işçiliği, hemşirelik... Bulduğu her işte çalışır. Biraz parası olunca İmroz’da bir ev yapar kendine. Hayatındaki ikinci evliliğini de mutsuzlukla noktalar ama bu defa evrakını kaybettiği ve yenisini alamadığından Almanya’ya dönemez. Hayat yeniden başladığı yere, İmroz’a, evine sürükler onu. Önceleri iyi gider. Evini pansiyona çevirir. Mehtap Pansiyon... Fakat buradaki huzuru da uzun sürmez ve korkunç bir olay yüzünden tabelayı indirmek zorunda kalır.
Berat Günçıkan, Marika’nın hikâyesini kaleme aldığında -1993 yılında- Marika hayattadır. Ancak iki ay sonra ölür. Geçmişin acı ve mücadele dolu hikâyesi aslında sadece bir kadın öyküsü değil, bu toprakların acıyla örülen tarihinden gerçek kesittir. Hüzünlü ama bir o kadar içinde mücadele gücü barındıran bir yaşamın hikâyesi. Marika’nın anlatısını Berat Günçıkan’ın kaleminden okumak da başka bir incelik ve ayrıcalık.