Güncelleme Tarihi:
Cengiz Çekil’in defterine damgaladığı “Bugün de yaşıyorum” sözü, her insanda çok başka kavramsal çerçeveler oluşturur bir nitelik taşıyor. Melankolik, inatçı, güçlü, yılgın gibi birbiriyle çatışan kavramlarla aynı anda, tek bir cümlede karşılaşıyoruz. Küratörlüğünü üstlendiğiniz Cengiz Çekil retrospektifinin başlığı da olan bu sözü, siz nasıl okuyorsunuz, sergide nasıl ele aldınız?
“Bugün de yaşıyorum” cümlesi, Cengiz Çekil’in 1976 tarihli ‘Günce’ başlıklı eserinden bir alıntı. Çekil, bu işi için bir deftere yaklaşık iki ay boyunca her gün tarih atar ve “Bugün de yaşıyorum” cümlesini damgalar. Defterin son sayfasında ise “Askere gidiyorum” yazılıdır. Bu eser, Çekil’in Türkiye’ye 1970’li yıllarda hâkim olan siyasi istikrarsızlığın ve kutuplaşmanın beraberinde getirdiği ekonomik zorluklara, yasaklara, baskı ortamına bir tepkidir. Her şeye rağmen yaşadığını belirtir. Bu anlamda “Bugün de yaşıyorum”, hem bir direniş hem de yaşamın değerinin altını çizen bir şükür cümlesi olarak görülebilir.
Bu cümleyi serginin ismine taşırken Çekil’in yapıtında sıklıkla görülen toplu mezar, adak, kurban gibi yapı ve motiflere rağmen, aslında ölümü, yani yaşamın sonluluğunu göstererek tüm zorluklarıyla yaşamı, yaşanan her anı kutladığına/kutsadığına dikkat çekmek; sanatını yaşamanın değerini açığa çıkaran gündelik bir ritüel olarak konumlandırdığını vurgulamak en önemli sebepti. Ayrıca serginin başlığındaki ‘Bugün de Yaşıyorum’ ismiyle sanatçının yapıtlarının hâlen güncelliğini koruduğun altını çizmek önemliydi. Yapıtları aracılığıyla Cengiz Çekil’in bir anlamda ‘bugün de yaşıyor’ olduğu söylemini benimsedik.
Cengiz Çekil’i 2015 yılında kaybettik. Sanatçısı hayatta olmayan bu sergiyi kurgularken nasıl bir çalışma süreci geçirdiniz?
Cengiz Çekil’in sanat yaşamını nasıl dönemlere ayırdınız?
Uzun yıllardır görünmeyen, belki bir jenerasyon sanat izleyicisinin hiç karşılaşmadığı bu eserleri, Arter içinde konumlandırırken, onları mekânı parçalara bölerek kategorize etmek ve arşivsel malzemelerle tarihsel bir anlatı kurmak yerine mekân içinde izleyiciye en direkt, dolayımsız şekilde etki edecek bir kurgu yapmak daha önemliydi. Eserlerin sıralanmasında, sanatçının odaklandığı belli başlı temaların kendiliğinden görünür olması, izleyiciye geçmesini sağlamayı amaçladım. Sanatçının üretimindeki geçişleri ve yapıtlar arası ilişkileri izleyicinin kendisinin kurmasına olanak tanımak için olabildiğince açık bir sergi planı tercih ettik. Dolayısıyla sergide sanatçının yaşamını dönemlere ayırmadık. Bazı alanlarda, yapıtlarda öne çıkan temaların benzerliğiyle kronolojik bir akış olsa da sergi kronolojiye sadık kalmıyor.
Sergide Cengiz Çekil’in öğrencisi Vahap Avşar’ın ‘Cengiz Çekil Okulu’ adlı dokuz saatlik videosu da yer alıyor. Bu videoda izleyiciyi ne bekliyor?
Sergide yer alan Cengiz Çekil’in kavramsal enstalasyonlarına nasıl karar verdiniz?
Sergide Cengiz Çekil’in enstalasyonlarından çoğuna yer veriliyor. Çoğu 1990’lardan beri sergilenmemiş bu enstalasyonlar arasında, sanatçının düzenleme serisinden ‘Düzenleme 5’ ve ‘Fani Bir Anıt’, 1995 İstanbul Bienali’nden Aya İrini’nin bahçesi için ürettiği ‘Sağır Çığlık’ ve mekanik düzeneklerden oluşan ‘Yerleştirme 96’ bunlardan sadece bazıları.
Çekil’in eserleri hem içerik hem malzeme olarak sanatçının içinde yaşadığı toplumu, toplumdaki hâkim fikirleri, düşünce sistemlerini yansıtır; dolayısıyla 1970’ler ve 2015 arası bir dönemin kaydını tutan bir günce olarak görülebilir.
Cengiz Çekil retrospektifi ‘Bugün de Yaşıyorum’, 24 Eylül 2023’e kadar Arter’de görülebilir.