GÜLDEHAN AYSAN guldehanaysan@gmail.com
Oluşturulma Tarihi: Ekim 19, 2017 15:59
İstanbul’da defalarca sahne alan müzisyen, besteci, iki Grammy’li Marcus Miller, 2017 Avrupa turnesine İstanbul’dan başlıyor. İKSV 25. İstanbul Caz Festivali kapsamında cumartesi akşamı Zorlu PSM’de sahne alacak Marcus Miller, müziğinden önce sözleriyle karşınızda...
70’lerin ortasından itibaren farklı tür müziklerle iç içe, birbirinden usta isimlerle birçok enstrüman çalan Miller, caz dünyasına ‘bas dehası’ olarak imzasını atsa da aslında kendisi bir ‘yürüyen bas’... Canlı performansını izlediğinizde görüyorsunuz, müzik içinden geçiyor, sanki bir bas ayaklanmış, içinde olanı en iyi haliyle dinleyenlere aktarıyor. Film müzikleri bestelemekten bas klarnet çalmaya, genç müzisyenleri desteklemeye çeşit çeşit uğraş içerisinde Miller. George Benson, Dizzie Gillespie, Chaka Khan, Aretha Franklin gibi yüzlerce yetenekler birlikte çalışmış olsa da aralarındaki en etkileyici isim hâlâ Miles Davis. Miller’la, turne öncesi konuştuk. Önce sözlerine, sonra da müziğine kulak verin...
- Bu seferki İstanbul konserimde kariyerimin farklı dönemlerinden parçalar çalacağım. İlk defa çalınacak eserler de var. Saksofonda Alex Han olacak. İstanbul’daki izleyiciler onu daha önce dinledi, Han’ın ne kadar harika çaldığını biliyorlar. Trompette Russell Gunn var, birçok insan daha önce Brandon Marsalis ve Buckshot Lafonque’la çalarken dinlemiştir Russell’ı. Gruba ‘cool’ bir hava getiriyor. Alex Han ‘ateş’, Russell Gunn ise ‘cool’; iyi bir denge. Klavyede Brett Williams; ‘Afrodeezia’ turunda ilk kez benimle İstanbul’a gelmişti... O zaman da muhteşemdi, şimdi müzikal kişiliği tam anlamıyla yeşerdi. Alex Bailey davulcumuz. Gerçekten yetenekli. Bas da çalıyor aynı zamanda, ama ona bas çalmasının gerekli olmadığını söyledim! Onu İstanbul’da öne çıkarmaya kararlıyım.
- Şimdilerde soul, rhythm ve blues elementlerini karıştırıyorum müziğe. Karışım çok ‘cool’. Bazı ilginç işbirlikleri için de müzisyenlerle konuşuyoruz.
- New York gibi çok çeşitli müzik tarzlarını duyduğum bir şehirde büyüdüm. Funk, soul, salsa, caz, rock, Caribbean ve Afrika müziklerini çalmaya başladım. Her tarzın içinde kendime ait olanı buldum. Ama müziğin stilini bozmamak çok önemli, dinleyicilerin çalanın sen olduğunu bilmesini istiyorsun. Müziğin hakikatine sadık kalmalısın. Ondan sonra müziğin içine kendi kimliğini tanımlayan müzikal bir şeyler katabiliyorsan, işte bu çok sağlam olur.
- Miles’dan (Davis) öğrendiğim en önemli şey, onun nasıl da içgüdülerine güvendiğini görmek oldu. Müziğini değiştirmesi gerektiğini hissediyorsa, değiştiriyordu. Müzikle ilgili bazı aldığı kararlar yüzünden çok eleştiriliyordu ama bu onu hiçbir zaman hissettiğini gerçekleştirmekten alıkoyamadı. Radyoda bir parça duyardı -caz bile olmayabilirdi- ve bana dönüp “Bana bunun gibi bir şey yaz. Bu sesi müziğime eklemek istiyorum” derdi. Bu çok sağlam bir duruş.
- Caz müzisyenleri her zaman, müzik dünyasında olanları alıp caza uygulamayı başarmıştır. 20’lerde, Avrupa’daki melodileri Afrika ritimleriyle birleştirdiler. 50’lerde, Latin etkileri eklediler. 70’lerde, rock ve funk’ı caza soktular, 90’larda hip-hop... Şimdi sanırım gitgide daha fazla elektronik etkiler duyacağız. Bu bir süre devam edecek. Demek ki, sanırım ve herkes sonunda tekrar ‘gerçek’ olmanın peşine düşecek. Ve caz, elektronik olmayan bir tarafa doğru gidecek. Gerçekten, gerçekten ‘ham’ haline dönüşecek.
- Alex Han yeni bir CD çıkardı (Tabii ki, yapımcılığı tarafımdan üstlenildi). Kamasi Washington gerçekten çok iyi (Müziği, o bahsettiğim ‘ham’ durumun ön gösterimi). Marquis Hill, güzel müzikleri var. Ayrıca Keyon Harold’ı da takip edin. Caz için iyi bir zaman...