Güncelleme Tarihi:
Algan Sezgintüredi, romanları ve çevirileriyle edebiyat -özellikle de polisiye- okuyucularının yakından tanıdığı bir isim. 2006 yılında ‘Katilin Şeyi’ ile başlayıp 2014’te ‘Maktulun Şansı’ ile sonlandırdığı beş kitaplık dizisi mizah dolu anlatımı, parodisi ve gerilimiyle gerçekten de ‘nev-i şahsına münhasır’ diyebileceğim polisiyelerdi.
CİNAYET BÜRO’NUN DEVEDİKENİ
1 Temmuz 1987, çarşamba günü, Sirkeci’deki Sanasaryan Han’ın kapısından genç bir adam giriyor içeri:
“Mavi, boncuk gözler. Tertemiz tıraşlı, akça pakça bir yüz. Alabros saç. Sevimli, sıcak bir gülümseme. Makaslık yanaklar. Açık gri takım elbise, bordo kravat, beyaz gömlek, cilalı ayakkabılar. Kırışıksız. Ne kokuyordu? Losyon, herhalde. İşe bak. Kız istemeye gelmiş sanki. Ne sıska ne toplu; ne uzun ne kısa. Genç...” 22 yaşındaki bu genç adam henüz bir buçuk haftalık polis akademisi mezunu Mutlu Kavgaz (Kavgaz, Edirne’de bir yer adı ama aynı zamanda ‘devedikeni’ anlamına geliyor).
“İki gün önce trene binerken, sıkı dur İstanbul” demiş içinden, “sıkı dur, cinayet büro: Komiser Columbo geliyor. Dedektif Baretta geliyor.” Mutlu Kavgaz’ın hedefi izlediği TV dizileri sayesinde hayranlık duyduğu bu iki dedektifin yolundan gitmek: “Hem Columbo hem Baretta olacaktı Mutlu Kavgaz. İkisinin melezi olacaktı: Hem kafa çalıştırıp şüphelileri konuşturacak hem gerektiğinde silahı çekip vuruşacak, canlara kıyanları yakalayacaktı.”
Akademinin parlak öğrencilerinden olan Mutlu Kavgaz, cinayet büroya kabul edilecektir. Ne var ki eylül ayı geldiğinde, geçen iki aylık sürede sahaya çıkmayan, götürülmeyen, aslında götürülmeyi talep de etmeyen tek çaylak Kavgaz’dır ve -giyimi, kuşamı, konuşma tarzı, masa başı çalışmaya yoğunlaşmasıyla- diğerlerinin alay konusudur. Biraz burukluk yaşasa bile tutumunu değiştirmez; sabreder, gözlemler, teşkilatın işleyişini anlamaya ve çevreyi tanımaya çalışır. Beklediği fırsatı çok geçmeden yakalar. 7 Eylül günü Belgrad Ormanı’nda bulunan bir kadın cesedini inceleyen ekibe Murat Kavgaz da dahil edilir. Ama kariyerini etkileyecek asıl soruşturma ekim ayında, Bakırköy sahiline vuran kesik bir el ile başlayacaktır. Murat Kavgaz, yardımcıları Mümin ve Ayhan ile birlikte önce kesik elin kime ait olduğunu, sonra korkunç bir cinayete kurban gidip gitmediğini öğrenmek için yola koyulurlar. Elin sahibinin bir ‘çantacı’, yani kuyumculara çalışan bir satıcı olduğunu anlaşılır. Sıra katili bulmaya gelmiştir...
POLİSİYE İŞLEMLERE AĞIRLIK VEREN POLİSİYELER
Algan Sezgintüredi’nin polisiye dizisinin kahramanları -Vedat ve Tefo- özel dedekliflik bürosu işleten iki arkadaştı. Vedat sokakları kovalarken Tefo işe zekâsını katıyordu. Kısacası bu polisiyeler Philip Marlowe ekolünün -’Private Eyes’ın- özgün uyarlamasıydı. Sanıyorum ‘Kavgaz Polisiyeleri’nin ilk kitabı olarak kalem alınmış ‘Kavgaz: Çantacı’ ise daha çağdaş bir eğilimin temsilcisi. Söz konusu eğilimi ve polisiye romanlardaki değişimi kavramak için Ernest Mandel’in ‘Hoş Cinayet’inden bir alıntı yapmakta yarar var:
“Örgütlü suçun geniş çapta ortaya çıkması ile birlikte, gerçek yaşamda suç takibi ve suçla mücadelede de orantılı bir değişiklik oluşmak zorundaydı. Suçu ele alan edebiyatta da benzer bir gelişme kaçınılmazdı. Otuzların sonunda ve kırkların başında özel dedektif, yerini geniş çaplı bir örgüt tarafından desteklenen polis memuruna bırakmaya başladı. Yeni bir polisiye roman türü, ‘polis işlemlerine ağırlık veren’ bir tür doğdu (...) Tüm polis örgütünün gücünü taşıyan polis memuru, klasik dedektif romanındaki baş kahramanın yerini aldığında, suç takibi, çağdaş bilimsel bir ticari işletme olarak olgunluğa erişti; tıpkı çağdaş cürümün, şirketimsi suç örgütleri, bireysel suçluların ve küçük sokak çetelerinin yerini alınca olgunlaşması gibi. Böylece şaşırtıcı bir çeşitlilikte mizaç, zevk ve psikolojik eğilimlere sahip polis müfettişleri kahraman olarak ortaya çıktılar.”
George Simenon’un Maigret’i bir geçiş karakteridir. Türün gerçek karakteristiğini Ed McBain’in 87. Bölge dedektifleri gösterir. Günümüz polisiye dizilerinde de pek çok benzeri bulunan polis soruşturmasına dayalı polisiyelerin en iyi örneklerini ise İsveç edebiyatından örnekleyebiliriz. Sjowall ve Vahlö’nün Martin Beck’i, Hakan Nesser’in Van Veeteren’i, Henning Menkell’in Kurt Wallander’i ekipleriyle birlikte çalışan polis müfettişleri olarak türe farklı bir boyut kazandırmışlardı. İtalyan polisiyelerini -Donna Leon’un Komiser Brunetti ve Andrea Camilleri’nin Komiser Montalbano tiplemelerini- de unutmayalım.
Polis işlemlerinin ağırlıkta olması söz konusu kahramanları tektipleştirmez. Kimisinin ‘yalnız kurt’luğa yatkınlığı törpülenmemiştir, kimisi önsezilerine ve önyargılarına güvenir, kimisi ipuçlarının bilimsel incelenmesine önem verecektir... Ama her durumda delillerin toplanması, tanıklarla konuşulması, şüphelilerin sorgulanması ekip işidir ve sabır gerektirir.
‘Kavgaz: Çantacı’da polis işlemleri -muhtemelen serinin ilk kitabı olması nedeniyle- titizlikle işlenmiş. Sadece soruşturma süreci değil, çaylak bir detektifin teşkilata uyum sağlama sürecini de izliyoruz. İnsanlarıyla, mekânlarıyla, araya giren önemsiz vakalarıyla mükemmel teşkilat atmosferi yaratılmış. Bunda teşkilatın her kademesini deneyimlemiş bir yazarın etkisi olduğu çok açık. Buna karşılık akıcı ve gerçekçi diyaloglar, ironik anlatım, zaman zaman mizahi öğeler kullanılması hiç kuşku yok ki Algan Sezgintüredi etkisinden.
Mutlu Kavgaz, tıpkı İsveçli meslektaşları gibi sırtını kalabalık bir ekibe dayıyor. Üstleri ve astları da hikâyeye renk katmışlar. Mesela, “Cinayet büronun başındaki adam, sertliğiyle meşhur, emrindeki herkesi tek bakışıyla tir tir titrettiği, fırçasını yiyenin daha fırçanın f’sinde donuna doldurduğu söylenen emniyet amiri Sabri Ateş” ya da “Başkomiser falan değil, kıdemli, kıdemli ne, kıdemlinin kıdemlisi polis memuru olduğunu nihayet öğrendikleri Sedat Ulamış”. Mutlu’nun ufkunu açan karakterler. Yardımcıları Mümin ve Ayhan ise deneyimleri ve kişilikleriyle işleri kolaylaştırıyorlar. Kısa zamanda ‘conta yakan’ ya da birtakım kötü kokular yayan meslektaşlar da var.
‘Kavgaz: Çantacı’nın yazarları kendi deneyimlerini romana çok iyi taşımışlar. Gerek polis teşkilatına gerek sokağa, kişilere ve olaylara sözü uzatmadan, karakteristik ayrıntılarla nüfuz edebilmişler. ‘Kavgaz’ın şahıslar kadrosu polisiyelerde çok yaygın olan mutlak iyi veya şeytani karakterlere değil, sıradan, hayatın içinden insanlardan oluşuyor. Polisler de süper kahramanlar değil. Maddi sıkıntılar çeken, ailevi sorunlar yaşayan, kimileri işini seven, kimileri arızalı insan tipleri.
Cinayetin muamması mantıklı, daha doğrusu gündelik hayatta rastlayabileceğimiz türden. Bilmecemsi cinayetlere sofistike çözümler aramıyorlar. Yazarların önlerine koyduğu bir suç çerçevesinde insanlık hallerini araştırıp çözümlemek. Sıradan insanların hayatlarının hüznünü yakalayan hikâyelere suç takibinin heyecanı da ekleniyor. Mizah ve sevgi eksikliğinde bu hikâyelerden kasvetli ve iç karartıcı bir hava yayılabilirdi ama bunu da dengelemeyi bilmişler. Sonuçta çok başarılı bir ilk macera çıkmış ortaya...