Korseli elbiseler, kırmızı güller ve fötr şapkalı nazik beyefendilerle müthiş bir gizemin peşinden koşmaya ne dersiniz? Ve bu macera sırasında etrafınızdaki kokular, hisleriniz ve rüyalarınız bile gerçek olmayabilir!
Caraval’ın gizemli dünyasına hoş geldiniz…
İlk aşık olduğunuzda kalbinizin nasıl heyecanla çarptığını hatırlıyor musunuz? İlk öpücüğün dizleri titreten saflığı ve karşı koyamadığınız o arzuyu… Tatlı bir bahar esintisiyle ayağınızın yerden kesildiğini hissedersiniz. Sanki dünyadaki tüm ışıklar kararır ve yeryüzünde bir başınıza o büyülü anda takılı kalırsınız. Öpücüğün ardından yüzünüze yerleşen utangaç gülümsemeyle, belki yıllar sonra aynı anı tekrar yaşarsınız.
Hepimizin ilk aşkı olduğu gibi, içinden atamadığı büyük korkuları da vardır. Bu duygular ve korku senaryoları hayatımız boyunca bizimle birlikte evrilir. Kimimiz çocukluğunda yaşadığı bir travmayla mücadele eder, kimimiz de hayatın omuzlarına yüklediği korkularla. Fakat zihnimize çöreklenip, en olmadık anlarda bizi panik atak krizlerinin keskin yamacına sürükleyen o duygular hiçbir yere kımıldamaz. Eğer şanslıysanız aklınıza gelen kötü senaryolarla, korkularınızla yüzleşmemiş olabilirsiniz ama hepimiz o kadar şanslı olamıyoruz. Belki ani bir ölüm, son evrede keşfedilen bir hastalık ya da çapkın bir eşle hayatın bize oynadığı ilginç oyunlara karşı en hazırlıksız olduğumuz anda yakalanıyoruz.
Peki en büyük korkunuzla yüzleştiğinizde, sizi iliklerinize kadar titreten duyguları anımsıyor musunuz? Damarlarınızda dolaşan adrenalini, hızlanan kalp atışınızı, daha hızlı düşünen ve türlü çıkış yolları arayan zihininizdeki panik alarmının sizden başka kimsenin duymadığı tiz sesini… Serin kanlılığınızı koruyup, derin bir nefes alın ve o panik anında verdiğiniz yanlış karardan dolayı kendinizi suçlamayın, çünkü hayatınızın kontrolünün sizin elinizde olduğunu zannediyorsanız sihirli bir adanın karla kaplı karanlık sokaklarında gizemi çözmeye çalışan Scarlett gibi yanılıyorsunuz.
Hayatınız boyunca gözünüzle görüp, kalbinizle hissettiğiniz ve kulaklarınızla duyduğunuz her şeyin sadece bir illüzyondan ibaret olduğunu öğrenseniz ne yaparsınız? Belki de gerçek aşkınız o değildir ve o anda hissettiğiniz tüm o duygular birer illüzyondan ibarettir… İlk aşkınız kalbinizi kırar, bir süre arkasından ağlayıp bir daha kimseye aşık olmayacağınıza dair kendinize sözler verirsiniz. İlk öpücüğünüz dudakların bilinçsizce hareket etmesinden ibarettir, filmlerde gördüğünüz romantik sahnelerele uzaktan yakından alakası yoktur, hayalleriniz yıkılır. Son dakikaya kadar kaybetmediğiniz ümidinizden geriye kalan kırıntıları yerden toplamaya, kendinizi avutmaya çalışırsınız ama başaramazsınız. Düşüncesi bile korkunç değil mi?
Bir de tam Scarlett gibi 4 gün boyunca, hayatınızda ilk defa adım attığınız sihirli bir adada, yalnızca adının Julian olduğunu bildiğiniz yakışıklı bir denizciyle hayatınızın en büyük sırrının peşinden koşacağınız bir oyuna katıldığınızı ve en değerli şeyinizi kaybettiğinizi düşünün. Sizce bu yolculuk gül yapraklarıyla, sihirli cisimlerle ve ihtişamlı mekanlarla süslü egzotik bir yolculuk mu olur, yoksa kendi benliğinizin gizli koridorlarını aralayacağınız bir özgürleşme planı mı?
Genç ve güzel Scarlett Dragna’nın sihirli Caraval oyununun düzenleneceği adaya ayak basmasıyla birlikte soluksuz okuyacağınız, gerçek zamanlı bir oyuna davetlisiniz. Kendinizi günümüzden çok başka bir zamanda, sihirli bir adanın sokaklarında dolaşmaya hazırlayın ve elinizde tuttuğunuz sihirli davetiyeyi özenle okuyun, çünkü gördükleriniz sizi yanıltabilir! İyi eğlenceler, oyuna katıldığınız için pişman olmayacaksınız...