Güncelleme Tarihi:
Üç yıldır Cappadox’un çağdaş sanat programının küratörlüğünü üstleniyorsunuz Kevser Güler’le birlikte. İstanbul Bienali’nden Yaya Sergisi’ne pek çok önemli küratöryal işleriniz arasında Cappadox nasıl bir deneyim sunuyor size?
Kamusal alanın bu kadar muhteşem bir coğrafyayla birleşmesi başlı başına bir etken. Daha önce kentsel kamusal alanlarda sergiler gerçekleştirdim. Ama jeolojik yapılanmasının bir sonucu olan etkileyici fiziki çevre, yine bu yapılanmanın izin verdiği kayalara oyulmuş mimari ve topografyayı takip eden yerleşim biçimleri, Neolitik döneme uzanan tarihi katmanlarıyla Kapadokya’daki durum çok özel. Aynı zamanda, benim küratör olarak ilk kez coğrafyaya çıkışım diyebiliriz. Birçok Türkiyeli sanatçı, kentsel kamusal alanlarda bile iş yapma fırsatı bulamıyor. Toplumsal hafızamızda, arazi sanatı gibi bir mevhum yok. Bu anlamda Cappadox sergileri, hepimiz için bir okul, gelecek için de bir arşiv oluşturuyor diye düşünüyorum.
Kapadokya çok özel bir coğrafya, insan kendini başka bir gezegendeymiş gibi hissedebilir. Mekânın bu derece etkileyici olması sergiyi kurgularken üzerinizde bir baskı unsuru yaratıyor mu?
Tabii ki! Bu, yalnızca benim için değil, sanatçılar için de geçerli. Öncelikle, sanatçılar, kendi sanat pratiklerini bu koşullar içinde yeniden düşünüp tekrar tezgâhtan geçirmek zorunda kalıyorlar. Onlar için de yeni ve zorlayıcı bir deneyim. Görselliği bu kadar güçlü bir coğrafyada, görsel alana dair iş üretmek kolay değil. Buradaki şiddetli görselliğin ötesinde, bu bölge Dünya Mirası kabul edildiği için koruma altında ve işlerin bu koşulların göz önüne alınarak tasarlanması ve gerçekleştirilmesi gerekiyor. Eğer bir peri bacası ya da mağara mekân olarak kullanılıyorsa, bu heykellerin/yerleştirmelerin bu mekânlara müdahalede bulunmadan yerleştirilmesi gerekiyor. Sınırları zorlayıcı, teşvik edici olmasının yanı sıra heyecan verici ve deneysel formlara açık bir deneyim olduğunu düşünüyoruz.
Kapadokya’nın kendisi devasa bir açık hava heykeli olarak da nitelendirilebilir. Bu seneki sergide heykelin güncel imkânları, tezahürleri üzerine yeni denemelerin ortaya çıkacak olması tesadüf olmasa gerek...
Haklısın. Kapadokya, estetikteki ‘yüce’ kavramının bir karşılığı, yani o kadar şiddetli bir görsel deneyim sunuyor. Bu anlamda, heykelin hem fiziki varlığını, çevresiyle ilişkisini, hem de sosyal fonksiyonunu tekrar düşünüyoruz. Bu devasa oluşum ve bu katmanlı tarihi, sanat aracılığıyla anlaşılabilir, ilişkiye girilebilir yapmaya çalışıyoruz.
‘Dünyayı yeniden kurmak’ teması üzerine şekillenen bu seneki Cappadox sergisinde izleyicileri neler bekliyor?
‘Dünyadan Çıkış Yolları’, 2012’de kaybettiğimiz yazar, şair Sami Baydar’ın bir denemesinin başlığı. Bu aslında ‘poesis’e, ‘şiir’in eski Yunan’daki etimolojik kökenine referans veriyor, yani doğrudan sanat eseri aracılığıyla, dünyayı yeniden anlamlandırarak yeni dünyalar yaratmakla ilişkili. Sergiye katılan birçok sanatçı, ilksel olanı bugünün bağlamında tekrar düşünüyor.
Alper Aydın ‘Barınak’ isimli performansında, bu coğrafyadaki yerleşme biçimlerine gönderme yaparken, insanın inşa etme, yaşam kurma jestini de tekrarlıyor.
Cappadox’un ‘Dünyayı yeniden kurmak’ temalı çağdaş sanat sergisi 18 Mayıs-11 Haziran tarihleri arasında Uçhisar, Keyişdere Vadisi (Göreme), Avanos ve İbrahimpaşa’da görülebilecek.