Güncelleme Tarihi:
Viyana, çağdaş sanatın merkezlerinden biri olarak görülmese de opera izlemek için gidilebilecek en doğru şehirlerden biri, belki de ilki. Yüzyılı aşkın bir süredir faaliyet gösteren Wiener Staatsoper, hem yeni üretimleri hem de klasik temsilleriyle alanının en güçlü odağı olmayı sürdürüyor. Viyana’ya opera izlemek için gidenleri ise, 1998 yılından beri devam eden bir çağdaş sanat projesi sürprizi bekliyor.
1998 yılında açılışı Kara Walker ile yapılan ‘Safety Curtain’ projesi, Museum in Progress isimli Viyana merkezli kar amacı gütmeyen bir oluşumun ürünü. Matthew Barney’den, Elmgreen&Dragset’e, Jeff Koons’tan John Baldessari’ye kadar pek çok dünyaca tanınan sanatçıya ev sahipliği yapan proje, sanat ile karşılaşma alanlarını genişletmeyi hedefliyor. Her sezon, yaklaşık 9 aylık bir süreçte, Viyana Operası’na gelen izleyiciler, temsilden evvel, sadece orada deneyimleyebilecekleri bir sanat yapıtıyla karşılaşıyorlar. Opera perdesinin geçici bir sergileme alanına dönüştüğü bu projenin küratörlüğünü, sanat dünyasının yakından tanıdığı küratörler; Daniel Birnbaum, Bice Curiger ve Hans-Ulrich Obrist yapıyor. 25. Edisyon için küratöryel ekibin davet ettiği sanatçı ise, Cao Fei.
2007 yılında Hou Hanru küratörlüğünde düzenlenen 10. İstanbul Bienali’nde sergilenen Cao Fei’nin avatarı ‘China Tracy’ yıllar içinde bir karaktere dönüşmüş ve Viyana Opearası’na konuk olmuş. Yakın gelecekte Second Life’ta kurulmasını öngördüğü ve pek çok açıdan günümüz Çin şehirlerinin yoğunlaştırılmış bir sureti olan ‘RMB şehri’ sanatçının uzun soluklu projesi. Çin’e dair bazı gerçekliklerle, ülkenin geleceğiyle ilgili bazı sembolik hayalleri birleştiren bu şehir, sosyalizmin olduğu kadar kapitalizmin de merkezi ve tüm bu aşırılıklarıyla kendiyle çelişen ironik bir fantezi diyarı yaratıyor. Sanatçının dijital avatarı olan China Tracy sanal dünyada yaşayan bir karakter. Opera salonundaki bu dev portresi ise bir tür sessiz heykel gibi işlev görüyor. China Tracy, opera perdesi üzerinden gerçek dünyayı izleyen bir hayalet gibi… Sanatçının gerçek ile sanal arasındaki ‘perde’de salınan alt benliği: Yeni Melek.
Yeni Melek, diğer adıyla Angelus Novus, Paul Klee’nin aynı isimli eserine bir gönderme. Benjamin’in ilerleme ve felaket arasındaki bağı tanımlamak için faydalandığı bir metafor olarak işlev gören Angelus Novus, bir tarih meleği olarak adlandırılır. Bu Melek, bir fırtına tarafından şiddetli bir şekilde itilir ve bakışlarını yalnızca bir yıkıntı olarak gördüğü geçmişe çevirdiği için yüzü dehşeti ifade eder. Benjamin;
“Klee’nin, Angelus Novus adlı bir resmi vardır. Bir melek betimlenmiştir bu resimde; meleğin görünüşü, sanki bakışlarını dikmiş olduğu bir şeyden uzaklaşmak ister gibidir. Gözleri, ağzı ve kanatları açılmıştır. Tarihin meleği de böyle gözükmelidir. Yüzünü geçmişe çevirmiştir. Bizim bir olaylar zinciri gördüğümüz noktada, o tek bir felaket görür, yıkıntıları birbiri üstüne yığıp, onun ayakları dibine fırlatan bir felaket. Melek, büyük bir olasılıkla orada kalmak, ölüleri diriltmek, parçalanmış olanı yeniden bir araya getirmek ister. Ama cennetten esen bir fırtına kanatlarına dolanmıştır ve bu fırtına öylesine güçlüdür ki, melek artık kanatlarını kapayamaz. Fırtına onu sürekli olarak sırtını dönmüş olduğu geleceğe doğru sürükler; önündeki yıkıntı yığını ise göğe doğru yükselmektedir. Bizim ilerleme diye adlandırdığımız, işte bu fırtınadır.” yazar.
Cao Fei’nin eserini Yeni Melek olarak adlandırması, yüzyıl evvelki bir sanatçıya olduğu kadar, bu eseri, tarihi anlamanın metaforu olarak kullanan filozofa da saygı duruşu. Üstelik, Chat-gpt, Midjourney gibi app’lerin yaygınlaştığı, gerçekle/sanat olanı ayırt etmenin zorlaştığı, sanayi devrimi kadar ve hatta daha önemli bir devrimin kapıda olduğu bugünlerde sanatçının avatarının bu tarihsel dönüşüme atıfta bulunması manidar.
176 metrekare boyutundaki perde, her sezon yeni çağdaş sanatçılara ev sahipliği yapmayı sürdürüyor. En yeni teknik malzemelerin ve yenilikçi üretim yöntemleri kullanılarak üretilen ve kurulan ‘perde’ her temsilden evvel Wiener Staatsoper’de!