Güncelleme Tarihi:
Canan Tolon’un soyut resimlerinde görür görmez insanı içine çeken -tarifi zor- tuhaf bir güç var. Kahve telvesinde -ki resimlerinde sıkça kullanır- bazı şekiller keşfedip hikâye uydurmak gibi düşünün... Bazen kurumuş çalı-çırpı ve otlarla kaplı bir ölü doğa manzarasında gezinirken bulursunuz kendinizi, bazen de miadını doldurmuş bir endüstriyel tesisin yıkık dökük duvarları, paslanmış demir konstrüksiyonları arasında dolaşırken... Ya da bir terör saldırısında tahrip olmuş bir binayla karşılaşırsınız... Her durumda ürperirsiniz... Soyut resimde böyle bir etki yaratmak kolay iş olmasa gerek...
“Benzetmeye çalışmak içgüdüsel olarak hepimizin yaptığı bir şey” diyor Canan Tolon, “Bir bulmacanın ipucunu arar gibi, kaos içinde tanıdık bir şeyler bulma dürtüsüyle hareket ediyoruz. Tuvalin yüzeyinde bir arayışa girişiyor ve tanıdık bir şeyler buluncaya dek durmuyoruz. Bulduğumuzda da bir imge inşa etmeye başlıyoruz.”
Soyut resmin en özgün isimlerinden Canan Tolon, Türkiye’de ilk kez bir müze çatısı altında açılan en kapsamlı sergisiyle İstanbul Modern’de. Eczacıbaşı Topluluğu’nun sponsorluğundaki ‘Sen Söyle’ başlıklı sergi, Tolon’un 1980’lerden günümüze uzanan sanatsal birikimini yansıtan 150’ye yakın yapıtını içermekle birlikte bir retrospektif değil.“Geriye bakmayı sevmiyorum, beni ürkütüyor” diyor Tolon, “Retrospektif istemedim o yüzden. Geçmişi değiştiremezsin...”
‘Sen Söyle’ başlığı, izleyiciye bir davet aslında. “Benim işlerime baktıkları zaman izleyicinin birbiriyle konuşmasını, diyalog kurulmasını istiyorum. Daha önce kahve telvesiyle yaptığım işlerde de bu davet vardır. Diyaloğun başlangıcı oluyor. Soyut resimde hiçbir zaman hikâye yoktur aslında. ‘Sen Söyle’ derken sözün sadece bende olmadığını, öykülemeyi izleyiciye bıraktığımı, başkalarının sözlerine de kulak verdiğimi vurgulamak istedim” diye anlatıyor Tolon.
İstanbul Modern Genel Direktörü ve serginin küratörü Levent Çalıkoğlu, araştırma alanlarının zenginliği ve entelektüel birikimiyle kuşağının en önemli sanatçılarından biri olarak nitelendirdiği Tolon’un 40 yıla uzanan kariyerinden bir seçki oluşturmanın gerçekten de hiç kolay olmadığını vurgulayıp ekliyor: “Özellikle yurtdışında gerçekleştirdiği sergi ve yapıtlar hâlâ gizemini koruyor. Doğanın izleriyle çalışan bir sanatçı Tolon. Üzerlerine metal paneller yerleştirerek açık havaya terk ettiği tuvallerinin iklimsel koşullar karşısında verdiği tepkileri sadece kendisi biliyor. Tabii ki bu bilgi sergideki seçkinin ana hatlarını oluşturdu. Geçmiş ile şimdiki zamanı birbirine bağlayan bağı Canan Tolon’un kişisel görüşü şekillendirdi. Benim buradaki rolüm Tolon’un anlara ve yapıtlara ait hafızasını şimdiye taşımak ve bu bağlamlara ait diğer yapıtları gözeterek seçkisine bir katkı sunmaktı.”
‘YOK OLACAK’ TUVALLER
‘Sen Söyle’, müzenin iki katına yayılıyor. Her iki katı da kendi başlarına birer yerleştirme gibi düzenlenen, kendi içinde bir akışı, geçmiş ve şimdiki zaman ilişkisi düşünülerek kurgulanan sergide, 30 yıl öncekiler ile güncel çalışmalar iç içe geçerek ayrı bir manzara oluşturuyor: Yükseklikler, tepeler, vadiler, uçurumlar...
Dışarıdan şeffaf cam gibi görünen, içine girildiğinde ise aynaya dönüşen ‘Manège’ ile yine aynalı ‘Devir’ adlı yerleştirmelerin ilk kez görüleceği sergi için Tolon’un sanat tarihinde yerini almış ikonik yerleştirmeleri de yeniden üretildi: Çim tohumlarının keten kumaş üzerinde filizlendiği ‘Topographer’, demir sac levha üzerinde filizlendiği ‘Baskı Altında’, serayı andıran ‘Koloni’ ya da ayna ve çelik konstrüksiyonlarla yeniden üretilen ve aslında çıkışsızlık hissi yaratan ‘Acil Çıkış’ gibi...
Aslında hepimiz -özellikle de sanatçılar- dünyada iz bırakmak isteriz. Hal böyleyken bir sanatçıya zamanla ‘yok olacak’ yapıtlar ürettiren dürtü ne olabilir? “O yapıtları ürettiğim dönemde hayatım tam yerine oturmamıştı” diyor Tolon, “Nerede, nasıl yaşayacağım belirsizken kalıcı işler yapmak, bir tarih yaratmak ve onu taşımak zorunda kalmak manasız gelmişti.”
Canan Tolon’unki aslında bir varoluş mücadelesi... Çocuk felci nedeniyle neredeyse tüm çocukluğunu Fransa’da bir rehabilitasyon merkezinde geçiren Tolon, o günleri şu çarpıcı sözlerle anlatıyor: “Aylarca yattığım yatakta, ışık vurmuş parlak yüzeylere, retinamı yakana kadar bakarak imgeler yaratırdım. Gözkapaklarıma yansıyan enstantane resimler yapardım. Resim yapmak benim için hep bir diyalogdu. Onun için ben bir şey anlatmak istediğimde hep elime bir kalem alırdım.”
Tasarım ve mimarlık eğitimi alan ama mimar olarak çok az çalışan Tolon, bedensel engelinden dolayı resimlerini yerde yapıyor. O yaparken tepeden, bizse yatay olarak bakıyoruz resimlerine. Peki resimlerini yerde sergilemeyi hiç düşünmüş mü? Bu konuda çok düşündüğünü belirten Tolon, “Biliyorsunuz, mimarlar planları hep kuşbakışı çizer. Yerçekimi bana işlerimi yaparken yardımcı oluyor. Boyaları incelttiğim, çok sulu çalıştığım için yatay olması lazım, o zaman şekil vermek kolaylaşıyor. Ama dediğiniz gibi yaptıktan sonra kaldırıp karşıma koyduğum zaman ben de şaşırıyorum. Kaldırdığım zaman başka bir resim oluyor” diye anlatıyor.
“Hayatla ve hayatın varlığının meydana getirdiği dönüşümle ilgileniyorum. Odak noktam ister doğada, ister iç mekânda, ister sanayi ortamında olsun çevrenin genel olarak bozulmasıdır” diyen Tolon’un tuval üzerine ektiği, zamana direnen tohumları yeşertmenin şimdi tam zamanı...
Canan Tolon’un ‘Sen Söyle’ başlıklı sergisi 2 Şubat’a kadar İstanbul Modern’de.