Güncelleme Tarihi:
‘Piraye’, ‘Hasret’, ‘Yüreğim Seni Çok Sevdi’, ‘En Son Yürekler Ölür’, ‘Eroinle Dans’... Çok sevilen, çok okunan 22 roman ve öykü kitabı... Yazarlık serüveninizde 25’inci senenizi kutluyorsunuz. Biraz geriye gidelim mi, yazma tutkusu sizde nasıl belirdi?
Okuma ve yazma serüvenim çocukluk yıllarıma dayanıyor. Tek çocuktum. Okumayı alışkanlık haline getirmiş bir anne-babanın önüme açtığı aydınlık yolda, bilinçsizce koşturuyordum. İlk teşhisi koyan lisedeki edebiyat öğretmenimdi. ‘Evimizden Bir Kesit’ başlıklı yazımı pek beğenmişti, özellikle ikiz kardeşimi çok merak ediyordu. Başım önde “Tek çocuğum ben!” dedim. “İşte bu!” dedi; “Hayal gücü, yanı sıra iyi bir anlatım... Sende yazar kumaşı var...”
Hayatın gerçeklerini anlattığınız romanlar, öyküler, ödüllü çocuk kitapları, şiirler yazdınız... Bazen de yüreğe dokunan aşkları anlattınız. İmza günlerinizde tanışıp evlenen okurlarınız bile olmuş. Yazarlığınızda aşkın yeri nedir?
Haklısınız, aşkı en etkileyici yüzüyle anlatıyorum galiba. Ancak aşk romanları yazarı değilim tabii. Kitaplarımda aşkı yalnızca motif olarak kullanıyorum. Aşkı tam anlamıyla yansıttığım tek kitabım ‘Yüreğim Seni Çok Sevdi’. Öykülerimde de aşkı çağrıştıran dokunuşlar var.
Kadına yönelik şiddet önem verdiğiniz konulardan biri. Bu konuya dikkat çeken, çok etkileyici hikâyeler anlattınız bize. Bu, güncelliğini ne yazık ki hiç yitirmeyen konuya dair ne söylersiniz?
‘Kelepçe’ ve ‘Issız Kadınlar Sokağı’ adlı kitaplarımda bu konuyu geniş olarak işledim. İzmir’de Şakran Kadın Cezaevi’nde söyleşiler yaptım, onların hikâyelerini kendi ağızlarından dinledim. Kırsal kesimdeki kadınlarımızla dertleşme fırsatım da oldu. İlginçtir ki gençliğinde koca ve kaynana zulmü görmüş kadınlar, kendi gelinlerine aynı muameleyi uygulayabiliyorlar... ‘Kadın kadının kurdu!’ yerine ‘Kadın kadının dert ortağı’ diyebilsek keşke...
Eczacılık eğitimi aldıktan sonra evlenip Diyarbakır’a taşınmanız hayatınızda çok önemli bir kırılma noktası. Anadolu ruhunu taşıyan o yörenin kadınları sizi nasıl etkilemişti?
Anadolu insanı, özellikle de kadınları öylesine sıcak, öylesine özverili ki kısa sürede ister istemez onlardan biri olup çıkıveriyorsunuz. Yıllar oldu Diyarbakır’dan ayrılalı. Ama etkinlikler ve kitap fuarları nedeniyle gittiğimde hâlâ gelin muamelesi görüyorum. O yörenin kadınları da “bacım” diye bağrına basmayı ihmal etmiyor.
Yeni öykü kitabınız ‘Önce Sen Vardın’ ile edebiyattaki 25’inci yılınızı kutlamış oldunuz. Harika bir duygu olsa gerek...
Evet, kitabın üzerinde ‘Edebiyatta 25. Yıl’ yazısını görmek harikaydı! Ama benim için, arka kapaktaki yazı çok daha anlamlıydı: Benim duayen yazarım Doğan Hızlan yazmıştı o yazıyı! Elleri dert görmesin...
Eşzamanlı olarak ‘Benim Adım Can/Kedimin Adı Cancan’ adlı çocuk kitabınız da yayımlandı. Çocuklara yazmak ne açıdan farklı?
Çocuklar için yazmak farklı bir beceri ve özen gerektiriyor. Pek çok çocuk ve gençlik kitabım var. Çoğu ödüllü. Örneğin ‘Sokaklardan Bir Ali’ yıllar önce İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin roman ödülünü kazandı ve satış geliriyle Karşıyaka’da sokak çocuklarına yönelik bir ev yapıldı. ‘Benim Adım Can/Kedimin Adı Cancan’ ise tüm kediseverlerin ilgisini çekecektir sanırım...