Güncelleme Tarihi:
1915’te 10 ay süren Çanakkale Savaşı hakkında 105 yıldır belki de binlerce kitap yazıldı. Halen de yazılmaya devam ediyor. Zaten tarihçi George Cassar’a göre Çanakkale savaşları üzerine yazılan kitapların sayısı, Birinci Dünya Savaşı’ndaki diğer herhangi bir cephe hakkında yazılanlardan kat kat fazla. Peki bu 10 aylık savaş hakkında anlatılamayan, henüz bilinmeyen ne var? Bu savaşı diğerlerinden ayıran ne var ki bu kadar çok kitaba konu olabiliyor?
’Çanakkale Savaşı: Ateş Altında Komuta’nın yazarı Edward J. Erick-
son’un bu soruya bir cevabı var. Ona göre Çanakkale’deki savaşın her boyutu için yazılmış eserler olsa da savaşın ‘operatif’ yönü halen boşlukta. Erickson ‘operatif’ boyutu, ‘komuta-kontrol’ faaliyeti olarak açıklıyor. Hangi tarafın komuta-kontrol kabiliyeti ve faaliyeti diğerinden üstündü? Bu üstünlük savaşın neticesine nasıl ve ne kadar tesir etti? Erickson, 440 sayfalık kitabında hangi karargâhta daha iyi planların yapıldığı, bu planların hangi kurmaylar tarafından daha iyi uygulandığına dair bir mukayese yaparak, varlığından emin olduğu bu boşluğu doldurmaya çalışıyor.
Erickson, kitabına Çanakkale tarih yazımına dair dikkat çekici bir analizle başlıyor: “Çanakkale Savaşı’nın yazıldığı döneme ve bağlama göre değişen ve dönüşen bir tarih yazımı var.”
Ve bu dönemleri dörde ayırıyor. 1916’da başlayan ve 2000’lere kadar devam eden üç kuşaklık dönemi Batı bakışının egemen olduğu bir yazım dönemi olarak vasıflandırıyor. Batı bakışını ise şöyle özetliyor: “Aslında savaşı Osmanlı kazanmadı, taktik ve stratejik seviyedeki bazı hatalarından dolayı İngiliz donanması ve kara birlikleri savaşı kaybetti.”
Erickson kendisini de dahil ettiği son kuşağın, o döneme kadarki hâkim bakış açısını yıktığı iddiasını ortaya koyuyor. Çanakkale’ye farklı bir perspektiften baktığını belirtiyor. Bu yeni kuşağa göre savaşı Osmanlı kazandı, çünkü taktik ve stratejik açıdan komuta üstünlüğüne sahipti. Hem daha doğru kararlar verdiler hem de aldıkları kararları üstün şekilde uyguladılar.
Bu başarıları da savaşın neticesine doğrudan tesir etti.
Osmanlılar sadece coğrafyanın üstünlüğüne dayalı pasif bir zafer değil, gerçek bir askeri komuta üstünlüğüyle galip geldiler.
Kitaptaki bütün anlatılar, savaş günlükleri, harekât emirleri, raporlar ve bunlara dayalı mukayeseler bu iddiayı desteklemek için kullanılıyor.
Aynı zamanda ABD ordusunun eski bir subayı olan Erickson sahayı bilmenin avantajını akademik disiplinle güçlendiriyor.
Belli bir metodolojiyle hareket ederek, Türk tarih yazımına hâkim romantizm ve lirizmden azade olarak objektif ve ikna edici argümanlar koyuyor ortaya. Osmanlı ordusunun hem kolordu ve tümen seviyesinde hem de alay, tabur seviyesinden siper savaşlarına çok daha iyi sevk ve idare edildiğini delilleriyle ispat etmeye çalışıyor.
Ordunun iyi eğitiminin ve savaşa hazırlık seviyesinin yüksekliğinin altını çiziyor. Bir tarafa Alman ve Osmanlı subayları ile tahkim edilmiş Osmanlı karargâhını; diğer tarafa da sömürge savaşlarından tecrübeli, omuzları yıldız yüklü İngiliz mareşal ve generallerini koyan kitap, nihai hükmünü çok açık bir şekilde veriyor: “Savaşı Osmanlı ordusu kazandı; çünkü komutanları rakiplerinden daha etkili bir komuta-kontrol icra ettiler.”