Güncelleme Tarihi:
Kat Frankie, 25 Şubat’ta Salon İKSV’de ‘The Evening Lights Tour’ adlı turnesi kapsamında sahne alıyordu, o kadar yoğun talep oldu ki, 24 Şubat tarihi de eklendi programa. Avustralyalı müzisyen, iki gün arka arkaya İstanbul’a sesleniyor; biri bu akşam, diğeri yarın... Çaldığı tüm müzik aletlerini kendi kendine öğrenen, içinde müzikle doğan, altı yaşından beri beste yapan bir varlık aramızda...
Annesinin folk müzik albümlerini dinleyerek Carly Simon, Simon&Garfunkel gibi müzisyenlerin etkisi altında büyüyor Frankie. PJ Harvey, Fiona Apple gibileri daha sonradan müziğine etki edenler. 2002’de ilk sahne performansını gerçekleştiriyor. 2004’te, yaratıcı dürtülerini takip eden genç müzisyen Berlin’e taşınıyor. Sadece müziğe odaklanan Kat Frankie, ilk albümü ‘Pocketknife’ı 2007’de çıkarıyor. Bunu 2010’da ‘The Dance of A Stranger’, 2012’de de ‘Please Don’t Give Me What I Want’ takip ediyor.
Berlin’de yaşamaya devam eden, sesi, duruşu ve müziğiyle bir Avustralyalıdan çok Alman havası taşıyan Kat Frankie’yle konuştuk..
Gitar çalmayı kendi kendine öğrenmişsin... Ve beste yapmaya başlamışsın... Hem de altı yaşında! Müzikal geçmişini anlatır mısın lütfen? Bugüne gelirken yolda olaylar nasıl gelişti?
Aslında gitar çalmayı çok daha sonraları öğrendim, ama evet, her zaman şarkı besteledim. Her zaman şarkı söyledim. Çocukken yazdığım şarkıları kasete kaydediyordum. Arkası arkasına kaset dolduruyordum. Ama yirmili yaşlarıma kadar sahneye çıkmadım. Berlin’e yerleşip tam zamanlı müzisyen olmadan önce tasarım okudum ve hatta bir süreliğine içmimar olarak çalıştım.
Piyano da çalıyorsun... Onu da mı kendi kendine öğrendin? Başka hangi enstrümanlar var çaldığın?
Çaldığım her şeyi kendi kendime öğrendim. Ama esas enstrümanım akustik gitar. Bir de loop istasyonu var – tabii onu da enstrüman olarak sayarsak!
Avustralyalısın ama 2004’ten beri Berlin’de yaşıyorsun... Müzik için mi, başka bir sebebi mi var?
Berlin’de yaşamayı seviyorum, insanın yaratıcılığını canlandırması için ideal bir şehir. Herkes bir şeyler üzerinde çalışıyor ve her ne kadar insanlar Berlin’in pahalılaşmaya başladığını söylese de diğer metropollere göre kiralar hâlâ daha ucuz.
Şarkılarında belirgin bir hüzün var. Ama depresif de değiller. Müziğini nasıl tanımlarsın?
Benim için müziğimi objektif bir şekilde anlatmak çok zor! Dinamik bir yapısı var –bir sürü bölüm sessiz, bir sürü kısmı da gürültülü, sesli... Zıtları birleştirmeyi, agresif anları yumuşak anlarla bir araya getirmeyi seviyorum. Tamamen de hüzünlü değil ama... Daha yeni parçalarımda insanların dans ettiğini bile gördüm.
Müziğini dinleyenlere aktarmak istediğin nedir?
İnsanları duygusal bir deneyimden geçirmek istiyorum. Sadece bu...