Güncelleme Tarihi:
Elizabeth von Arnim’e ailesinin verdiği isim Elizabeth değildi. Soyadının çağrıştırdığı gibi Alman da değildi. İngiliz edebiyatının en önemli isimlerinden biri olan Mary Annette Beauchamp 31 Ağustos 1866’da Avustralya’da doğdu. ‘Elizabeth’ müstear ismini kullandığı yarı otobiyografik romanı ‘Elizabeth ve Alman Bahçesi’ (1898) ile bir yazar olarak kariyerine başladı. Elizabeth mutsuz evliliklerinin ilkini bir Alman aristokratıyla yaptı. 1907’de kocası Kont von Arnim dolandırıcılıktan hapse atıldı. Aslında Kont’un beğenmediği iş ilişkilerinden dolayı uzun süredir yatak odalarını ayırmıştı. Kont 1910’da öldükten sonra Kontes İsviçre’ye taşındı. H.G. Wells ile üç yıl süren tutkulu bir aşkın ardından 1916’da Bertrand Russell’ın ağabeyi Frank Russell ile evlendi. Anılarında ‘kıyamet’ diye bahsettiği adamla... Russell evlilikleri sürecinde bir zorba olduğunu kanıtladı. Elizabeth’in 1921’de yayımladığı ‘Vera’ bu feci ikinci evlilik hakkındadır.
Elizabeth von Arnim, kocalarından dolayı kasvetli bulutlarla yüklenen hayatını geride bırakıp parlak güneş altında İtalyan Rivierası’na yaptığı bir tatil sırasında ‘Büyülü Nisan’ı yazmaya başlıyor. 1922’de yayımlanan kitap Birinci Dünya Savaşı sonrası İngiltere’sinde sosyal durumlarından, evliliklerinden ya da evlenmemiş olmaktan dolayı mutsuz olan, birbirinden farklı dört kadının İtalya’da Akdeniz manzaralı bir şatodaki tatillerini merkeze alıyor. Roman soğuk hava, dinmeyen yağmur, sırılsıklam giysiler, mutluluk vermeyen ilişkiler ağı ve ana karakterlerin kısıtlanmış yaşam duygularıyla açılıyor. Yüz yıl önce yazılmış olmasına rağmen, hayatın içinden yüzyıllarca değişmeyecek duyguların tasviri, okuyucuya karakterlerin yanındaymış hissi veriyor.Neredeyse siz de kıyafetleriniz ıslanmış, ayakkabılarınız su dolmuş gibi hissederken, karakterlerin The Times gazetesindeki reklamın büyüsüne kapılmamaları imkânsız gibi geliyor: “Morsalkımları ve gün ışığını sevenlere... Akdeniz kıyısındaki, ortaçağdan kalma küçük İtalyan şatosu nisan ayı için mobilyalı olarak kiraya verilecektir. Gereken hizmetliler mevcuttur.”
“Bizim tarzımızdaki iyilik insanı mutsuz eder. Biz buna eriştik ve mutsuzuz. Mutsuz türde iyilikler vardır ve bir de mutlu türde olanlar; ortaçağ şatosunda bulacağımız türde olanlar mutlu türde olanlardır” diyor Lotty Wilkins gazetedeki reklamı kendisinin de gördüğünü söyleyen Rose Arbuthnot’a. Edilgen hayatlarını en azından bir ay boyunca geride bırakmaları gerektiği üzerine konuşuyorlar. Lotty sıkıcı evliliğinden, Rose mutsuz ilişkisinden, Lady Caroline güzelliğinden ve zenginliğinden, Bayan Fisher geçmişinden kaçmak için şatoyu kiralıyor. Kadınlar arasındaki iletişimsizlik zamanla yerini güzellik, sakinlik ve mutluluğa bırakıyor. Dostlukları sayesinde yavaş yavaş mutsuzluklarından uzaklaştıklarını hissediyorlar. Elizabeth von Arnim, yakalanması en zor duygu olan mutluluğu içten bir üslup ve duygusallığa kaçmadan okuyucuya aktarabilmesiyle yeteneğini ortaya koyuyor.
KENDİNİ KEŞFEDEN DÖRT KADIN
Yazar dönemin koşullarına göre mutlu bir sonla bitirdiği kitabında erkek ya da kadın karakterlerinin korkularını göstermekten de çekinmiyor. Yalnızlık, boşluk ve tatminsizliklerin de röntgenini çekiyor. Savaş sonrası yıkıma uğramış Avrupa’da kitap, dört kadının ve onların hayatlarındaki erkeklerin yeni bir aile türü yaratmak için hem kendilerine hem de dünyaya karşı bir araya gelmelerinin kaçınılmaz olduğunu kanıtlıyor. Bu kadınlar ancak ‘iyiliklerini’ üzerlerinden silkeleyerek attıklarında insan olma özgürlüğüne kavuşuyorlar. Dört kadının kendilerini keşfetmelerini, hemen derilerinin bittiği yerde filizlenen bağımsızlıklarını ve aşklarını takip etmek isteyenler için ‘Büyülü Nisan’ bulunmaz bir fırsat.