Güncelleme Tarihi:
1956 Edinburgh doğumlu İskoç yazar Philip Kerr üniversitede hukuk eğitimi gördü. Okuduğu kitapların yazarlarının çoğunun Alman kökenli olması Kerr’i Almanya’nın 20. yüzyıl tarihine ve özellikle de Nazi dönemine yöneltti. Saatchi & Saatchi dahil birçok reklam ajansında metin yazarı olarak çalıştı ama hiç reklam sloganı yazmadı. Aslında zamanının çoğunu 1936’ların Berlin’inde geçen bir roman yazmak için araştırma yapmakla geçiriyordu. Şehrin atmosferine nüfuz edebilmek için bir süre Berlin’de de yaşadı. 1989’da yayımlanan ‘Mart Menekşeleri’, Philip Kerr’in ‘Berlin Noir’ üçlemesinin -ve Bernie Gunther polisiyelerinin- ilk kitabıydı. Tarihsel dönem olarak 1936-1948 yıllarını kapsayan üçleme ‘Solgun Suçlu’ ve ‘Alman Usulü Bir Ağıt’la sürmüş, 1993’te yapılan yeni edisyonunda üç macera bir kitapta toplanmıştı. Kerr’e edebiyat dünyasında büyük ün kazandıran işte bu üçlemeydi.
ÜÇTEN ON ÜÇE
Kerr, edebiyat kariyerine yine polisiyelerle ama seriden bağımsız romanlarla devam etti. Ne var ki okuyuculardan gelen yoğun talepler onu tam 15 yıl sonra yeniden 1930’lu yıllara, Nazi tarihine ve Bernie Günther karakterine geri dönmeye ikna etti. 2006’da ‘Biri ve Öteki’yle yeniden canlanan seri -sırasıyla- ‘Sessiz Alev’, ‘Ölüler Dirilmezse’, ‘Sahra Grisi’, ‘Ölümcül Prag’, ‘Katlyn Katliamı’, ‘Zagrebli Kadın’, ‘Sessizliğin Öte Yakası’, ‘Prusya Mavisi’ ve nihayet ‘Bir Yunan Hediyesi’yle devam etti. Bernie Günther’in son macerası ‘Metropolis’ yazarın 2018’deki ölümünden sonra yayımlandı.
Philip Kerr’in Philipe Marlow’dan esinlenerek yarattığı Bernhard Günther karakteri, romanların hem çözümleyicisi -dedektifi- hem de anlatıcısı. Bugüne kadar yayımlanan -ve hepsi de Türkçeye çevrilen- 13 romanından yola çıkarak Bernie’nin hayat hikâyesini şöyle özetlemek mümkün: 1898 yılında, yoksul bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmiş. Öyle ki ya hırsız olacakmış ya da polis. Babası oğlunu polisliğe yönlendirmiş. I. Dünya Savaşı’nda Türk cephesinde (Çanakkale’de) çavuş olarak yer almış. Savaş dönüşü Berlin cinayet masası KRIPO’da çalışmaya başlamış ama Nazilerin 1933’teki büyük polis tasfiyesinde 10 yıl hizmet verdiği KRIPO’dan ayrılmak zorunda kalmış. Sonra Alexanderplatz’da kendi özel dedektiflik bürosunu açmış. Nitekim ‘Mart Menekşeleri’nde onu özel dedektif olarak tanımıştık, 38 yaşındaydı. ‘Solgun Suçlu’da önemli bir soruşturma için yeniden KRIPO’ya -hem de komiser rütbesiyle- geri dönmüştü. Ne var ki II. Dünya Savaşı her şeyi değiştirmişti. Bernie askere alınmış, 1940’lı yıllarda orduda işlenen suçlarla ilgilenmiş, savaşın son yıllarını Rusların kontrolündeki bir esir kampında geçirmişti. Savaş bittiğinde kaçak durumundaydı Bernie. Yine de dedekliflik yapmayı elden bırakmamıştı. Böylelikle Bernie’nin yolu Havana’ya, Buenos Aires’e, Prag’a, Viyana’ya, Fransız sahillerine düşecek ve kahramanımız kimi zaman eski Naziler ve onların işbirlikçileriyle, kimi zaman Avrupa’nın yeraltı dünyasının yeni aktörleriyle mücadele edecekti.
1932’DEN 1957’YE
‘Bir Yunan Hediyesi’nde yıl 1957; Bernie Günther, 60 yaşına merdiven dayamış ama formunu koruyor. Malum geçmişi nedeniyle sahte bir kimlik altında çalışıyor. Ne var ki geçmişi geride bırakmak hiç kolay değil. Nitekim Almanya’nın saygın bir sigorta şirketinde işe başlayıp bir sigorta ödemesini araştırmak üzere Yunanistan’a gönderildiğinde eski ‘ahbaplarını’ bir kez daha karşısında bulacaktır. Batan bir geminin ardından işlenen dehşet verici bir cinayet, yıllar önce, savaş döneminde yaşanan bir zulmün izlerini ortaya çıkarır. Yunan polisiyle zorunlu işbirliğine giren Bernie Günther katili bulup ülkesine dönebilmek için savaşın karanlık tarihiyle ve geçmişiyle korkusuzca yüzleşmek zorunda kalacaktır.
‘Bernie Günther’ serisinin ilk üç kitabı doğrusal bir zaman akışı izliyordu. Sonraki 10 romanda zaman yine ilerlemekle birlikte geriye dönüşlerle Bernie’nin yaşamının çeşitli dönemleri de işleniyor. Böylelikle Almanya’nın 1932’den 1955’e kadar uzanan trajik tarihini farklı veçheleriyle izliyor, zaman zaman farklı coğrafyalara da uzanıyoruz. Karakterler önemli; zira kimisi birden fazla kitapta karşımıza çıkan roman karakterleri arasında -Göring, Himmler ya da pek çok Nazi Partisi ve SS üyesi gibi- gerçek tarihi şahsiyetler de var. Ancak kolaycılığa kaçıp onları başrollere yerleştirmiyor Kerr. Suçu kovalayan özel dedektifin merceğinden dönemin bütün kirini, kokuşmuşluğunu, adaletsizliğini, kaotikliğini, şiddetini yakınlaştırıyor.
Bernie, içki ve sigara tiryakisi, biraz kilolu, güzel kadınlara düşkün ama uzun süreli ilişkiler yaşayamayan, yalnız bir adam. Pek çok ‘meslektaşı’ gibi kendine has bir adalet anlayışı, ahlak ilkeleri, doğru bildiğinden sapmayacak kadar cesareti, taşı gediğine koyma mahareti ve kara mizaha yatkınlığı var. Nazilerden ve ırkçılıktan hiç hoşlanmıyor, savaşın ne anlama geldiğinin farkında ama düşündüklerini uluorta dillendirmeyecek, ağzındaki dişleri koruyacak kadar da akıllı. Ne yazık ki Nazizmin ruhunda bıraktığı izleri bir türlü silemiyor. Zira, Nazizmin kitlelere sinmiş ideolojisi hâlâ canlı... Dahası ABD, İngiltere, Rusya gibi ülkeler Nazi artıklarını kendi çıkarları için kullanıyorlar. 13 roman boyunca Philip Kerr’in ısrarla vurguladığı mesele işte bu büyük suç ortaklığı...
Nazi Almanya’sının ve Avrupa’nın çeyrek yüzyılının siyasi, toplumsal, ekonomik ve ideolojik görünümünü yansıtan ‘Bernie Günther’ serisi, gerek tarihi gerek siyasi nitelikleri, kurgusu ve karakterleriyle çok başarılı polisiye örnekleri.