Güncelleme Tarihi:
Büyük çayır, sözlük anlamıyla üzerinde gür otların bittiği düz, geniş ve nemli yer demek. 2 Ağustos tarihinde Norgunk öncülüğünde açılan Büyük Çayır sergileri ise esinini buradan alıyor. Resimden, fotoğrafa, heykelden, enstalasyona farklı medyumdan pek çok çalışmayı bünyesinde toplayan Büyük Çayır, tek bir mekanla sınırlı kalmayıp yayıldığı çeşitli mekanlarla da ziyaretçisine farklı oksijen alanları yaratıyor.
Bunu yaparken çağdaş sanat ileriye ve geriye doğru bir zonklamadır ve her unsura, her tekniğe, her kavrama, her medyuma açıktır diye düşünen Norgunk bu ilk buluşmasında 29 sanatçı ve kolektifi bir araya getiriyor, bir sonraki sefer başka sanatçılar, başka fikirler, başka titreşim derlemeleri ile de bunun tek seferlik bir girişim olmadığının altını çiziyor.
Temel bir amaca yönelik veya salt bir misyon tasarısıyla ortaya çıktığını söylemenin zor olduğu Büyük Çayır esasında bir merakın ürünü demek daha doğru. Bu merak birlikte denemeyi ve aynı zamanda deneyimlemeyi amaçlayan bir merak. Serginin mimarı üç soru var. Bunlardan ilki yazın karnında, Ağustos ayında, yani şehrin daha da boşaldığı ve özellikle çağdaş sanat etkinlikleri bakımından iyice durgunlaştığı bir dönemde, sanat ortamını, sanat mekanlarını harekete geçirmek mümkün olabilir mi? İkincisi sanatçılar, kolektifler, alternatif sanat mekanları bir araya gelerek sponsorsuz, logosuz, billboardsuz bir çağdaş sanat etkinliğini doğurabilirler mi? Üçüncüsü ise sanatı üretmenin, paylaşmanın, tartışmanın bağımsız mecralarını yaratmak, icat etmek, inşa etmek bize söylendiği kadar zor mu?
Bu üç saikle hareket eden Büyük Çayır, hem “sezon”a ara verilen dönemde farklı mekanlara dağılmış geniş seçkisiyle alışılmışın dışında bir zaman aralığı yaratıyor hem de tıpkı yarattığı alternatif zaman dilimi gibi alternatif mekanlar üzerinden tek bir kurumdan yahut kimlikten azade farklılıklarıyla yeni ve zengin bir flora sunuyor. Bu yarattığı habitat yoktan var edilmiş bir alan denemez. Eskiden kaça ayrıldığını bildiğimiz ama şimdi olmayan çayırların yeni seslenmeler, yeni sözcükler, yeni formlar, yeni hız ve yavaşlık ilişkileri ile icadı. İzleyicisini doğrudan doğaya göndermek ya da bir tür doğaya dönüş çağrısından ziyade bizlerde peyda olan ikinci doğanın sakatlığına karşı bir başkaldırı. Bu ikinci doğadan kasıt içinde bulunulan yüzyılın amansız celladı zaman. Her şeyin git gide daha da hızlandığı, hızlı olmanın kadim sayıldığı bu yüzyılda bir yavaşlama çağrısı diyebiliriz belki.
Neden bu yavaşlama derseniz, zamanla kurulan ilişkinin sürelerini yitirttiği insanlar olarak farklarımızı görüp tartamadığımız ve hatta kabullenemez olduğumuz, karşıdan karşıya geçerken dahi gözümüzün döndüğü hız kurbanları olarak sadece doğada değil şehirdeyken de ne zaman hızlanıp ne zaman yavaşlamak gerektiğine dair bir düşünme ve tartışma arzusu.
Dağlarca’nın “Kiraz ağacı kiraz verir / Söz verdiğidir adı” dizelerini kendine şiar edinen Büyük Çayır’ı 15 Eylül’e dek çeşitli mekanlarda ziyaret edebilirsiniz.
Sergide yer alan isimler: Murat Akagindüz, Meriç Algün, Larissa Araz, Can Aytekin, Bandrolsüz, Silva Bingaz, Selim Birsel, Onur Ceritoğlu, Collective Çukurcuma, Antonio Cosentino, Sinem Dişli – Ege Kanar, Peter Downsbrough, Nermin Er, Ayşe Erkmen, İnci Furni, Özlem Günyol – Mustafa Kunt, Sibel Horada, Cem İleri, Sinan Logie, Yasemin Nur, Lara Ögel, Karin Sander, Sarkis, Heinz Peter Schwerfel, Merve Ünsal, Seçil Yersel, Derya Yıldız.
Sergi mekanları: Ariel, Ark Kültür, BAS, Bilsart, Gon, Komşuköy, Manifold, Mars İstanbul, Masa, Öktem Aykut, Poşe, Riverrun, Rob 389 Beyoğlu, Rob 389 Galata.