Güncelleme Tarihi:
Yunan mitolojisindeki Prometheus’u bilenler, Oppenheimer hakkında yazılmış bu çok geniş içerikli kitabın ‘Amerikalı Prometheus’ adını taşımasındaki ironiyi farkedebilirler. Övgüden çok ironi olarak algılamak lazım; çünkü J. Robert Oppenheimer, mitolojide Zeus’un ateşini Olympos dağından çalarak insanlığa hediye eden Prometheus’tan farklı olarak yüzbinlerce kişinin ölümüne sebep olmuştu. Yazarların da biraz fazla ‘havalı’ bir şekilde belirttiği gibi; Oppenheimer güneşten bir parça çalıp onu yeryüzüne insanlara indirmişti belki ama bu insanlar da ondan son derece öldürücü bir bomba yapmıştı! Üstelik gençlik yıllarında epey solcu, hatta komünist toplantılarda gayet aktif olan bu parlak beyinli karizmatik adam da ‘bombaların bombası’nı yapacak ekibe bizzat önderlik etmişti!
VARLIKLI AİLENİN ÇOCUĞU
Daha çok politik figürler hakkında yazdığı detaylı biyografilerle ünlenen yazar/gazeteci Kai Bird ve özellikle atom enerjisi ile nükleer teknoloji hakkında uzmanlaşmış akademisyen Martin J. Sherwin’in oldukça hacimli kitabında çelişkilerle dolu bir adamın hayatını okuyoruz. ‘Çelişkilerle dolu’ ifadesi bir eleştiri değil burada. Zaten insanoğlu çelişkilerle dolu bir varlıktır. Ayrıca Robert Oppenheimer’ınki gibi çok zeki bir beyini yönetmek, yönetebilmek de ayrı bir sorun. Bu son derece detaylı yazılmış biyografide Amerika’nın ekonomik buhranlarla, savaşla cebelleştiği zamanlarında varlıklı bir ailenin zeki çocuğu olarak hiç maddi sıkıntı çekmeden büyüyüp okuyan, kendi kendisini inşa eden zeki bir adamı tanıyoruz.
SORUNLU ERGENLİK
Maddi sıkıntı çekmemesi hiç sıkıntı çekmediği anlamına da gelmiyor. Sorunlu ve uzun bir ergenlik yaşamış öncelikle. Gençlik yıllarında edebiyata ve sanata düşkün kişiliğine rağmen sosyalleşmek konusunda sorunlar yaşamış, özellikle de karşı cinsle iletişim kurmakta zorlanmasından dolayı bazı psikolojik sorunlarla da cebelleşmiş. Avrupa’daki üniversite hayatı onu bir nebze rahatlatsa da hayatının dönüm noktası güzel bir genç kadın olan Jean Tatlock’la tanışmasıyla gerçekleşmiş. Jean Tatlock zeki bir psikoloji öğrencisi ve yüksek bir politik bilince sahip bir genç kadınmış. Komünist partisinin aktif bir üyesi olan Tatlock, o zamana kadar politik konularla pek ilgili olmamış ‘Oppie’yi de etkilemiş. Hatta Oppenheimer aile servetinin bir kısmıyla İspanya İç Savaşı’nda aşırı sağ Franco’culara karşı direnen Cumhuriyetçilere destek olmuş. Herkes Oppenheimer’ın Tatlock’la evleneceğini beklerken tanıştığında başka bir adamla evli olan biyolog Katherine ‘Kitty’ Puening ile evlenmiş.
HİTLER’İ DURDURMAK İÇİN
Teorik fizikte elde ettiği başarılar onu önce popüler bir üniversite hocası sonra da fikirleri ülke çapında takip edilen bir fizikçi yapmış. 2. Dünya Savaşı sırasında Einstein gibi bazı dahi fizikçilerin atom mühendisliği üzerine yaptıkları buluşlar sayesinde bir süper bomba yapma fikri ilk oluştuğunda Oppenheimer’ın da kapısı çalınmış. Nazi Almanyası’nın korkutucu yükselişi sırasında Oppenheimer komünizm görüşlerini bir kenara koymuş. Tabi ki bunda 1939 yılında Nazi Almanyası ile Sovyetler Birliği arasında imzalanan saldırmazlık paktının da büyük etkisi var. Oppenheimer, Nazi Almanyası’nın güçlü gelişini durdurmak için kendisini atom bombası yapma konusunda ikna etmiş. Tabi sadece kendisini değil, birçok ünlü fizikçiyi de... Bilgisi, zekâsı, ikna kabiliyeti ve hitabet gücü sayesinde yeni keşfedilmiş kuantum fiziği üzerine kafa yoran biliminsanlarından bir ekip oluşturmuş.
İzole edilmiş bir kasaba olarak inşa edilen Los Alamos’ta ekibin ilk başta en büyük korkusu Alman biliminsanlarının onlardan önce atom bombası yapması ve kullanmasıydı. Nazilerin savaşı kaybettiği netleşince ABD hükümeti, biraz da Sovyetlere diş göstermek için Japonya’ya yöneldi. Diğer biliminsanları bazı tereddütler yaşasalar da Oppenheimer bütün savaşları bitirebilecek, artık bir daha yer yüzünün savaş görmemesini sağlayacak bir cihaz yaptıklarını düşünüyormuş ve herkesi de buna ikna etmiş. Ancak Hiroshima ve Nagasaki’de patlayan bombaların tahrip güçleri ve yarattıkları trajediler, Oppenheimer ve ekibinin büyük çoğunluğunu mutsuz etmişti.
‘ELLERİMDE KAN VAR’
Atom cini artık şişeden çıkmıştı ve Oppenheimer başta olmak üzere biliminsanları onun yeniden şişenin içine sokulması gerektiğini söyleyerek siyasi iktidarla ve orduyla mücadeleye tutuşmuşlardı. Oppenheimer bizzat Başkan Truman’a “Ellerimde kan var” bile demişti. Oppenheimer’ın sonrasında tek bir amacı vardı; ‘silahın icadı artık geri döndürülemezdi ama (atom teknolojisi hakkında) o kadar şeffaf bir sistem inşa edilirdi ki, medeni dünyada en azından böyle bir silah yapmaya girişen haydut bir rejim için yeterli uyanıklığa sahip olunur’du. Peki sizce bu amacında başarılı olabildi mi?
Oppenheimer’ın hayatı (ve dolayısıyla kitap) temelde üç bölümden oluşuyor denebilir. Oppenheimer’ın Los Alamos’tan önceki hayatı, Los Alamos’ta atom bombası yapım süreci ve bombaların patlamasından sonra tüm nüfuzunu kullanarak atom silahlarının sınırlandırılması için çabaladığı sıralarda sürekli cadı avı soruşturmalarına tabi tutulması...
Bu son döneminde bir vicdan temizleme gayreti olarak belki de, bombaların zaten kazanılmış bir savaşa rağmen kullanıldığı eleştirilerine katılmış. Ama zamanında Physics Today adlı bilim dergisindeki yazısında bu çelişkisini de güzel özetlemiş: “Hem Washington generalleriyle iyi ilişkiler içinde olmak hem de insanlığın kurtarıcısı olmak istiyordu.”
Hem takdir görmek hem de sürekli gözlenmek, soruşturulmak... İkisini bir arada yaşayan ‘atomun babası’, aynı zamanda ‘McCharty döneminin en önemli kurbanı’ydı da.
BAŞARI VE TRAJEDİ İÇ İÇE
Kitapta onunla ilgili detaylı tüm gelişmeler tanıklıklar ve belgelerle anlatılıyor. En büyük zorluk Einstein ya da Feynman gibi şöhretlilerin dışında oldukça fazla sayıda fizikçi ve biliminsanının isminin sık sık geçiyor olması. Bu yüzden okurken bazen hangisinin hangisi olduğuna dair küçük karışıklıklar yaşanıyor.
Kitabın sonunda Oppenheimer’ın ölümünden sonra çocuklarının da nasıl hayatlar yaşadığı kısaca özetlenmiş. Son kısımda da kitapta adları geçen belli başlı insanların ve bazı anıların fotoğraflarından oluşan bir bölüm var.
Tereddütler ve kararlılıklarla dolu bir kariyer, başarılar ve trajedilerin iç içe geçtiği bir ömür Oppenheimer’ınki. İbretlik olaylarla dolu. Hakkında başka bir kitap okumanıza gerek duymayacak kadar dev bir emek ürünü ‘Amerikalı Prometheus’. Zorlu bir çeviri sürecinin başarıyla altından kalkabilen Uğur Gülsün’ün de emeklerine sağlık....
Bu arada yine İthaki Yayınları’ndan çıkmış, Nagasaki’ye düşen bombanın hemen sonrasında kıyameti yaşayan halkın çektiklerine bizzat şahit olan Takaşi Nagai’nin çok çarpıcı kısa romanı ‘Nagasaki’nin Çanları’nı da okuyabilirsiniz üstüne...