Güncelleme Tarihi:
Yaklaşık 150 yıllık tarihi ile ‘Anadolu ve Türkiye resmi’ne fırça ve gözlerini değdiren -bugün hayata veda etmiş- köşe taşlarını, süreli bir sergi için, tamamı koleksiyonerlerden ödünç eserler üzerinden İzmir’de derlemek... Bu sanki, İzmir Folkart Gallery’de baharla rekabete girmiş büyük bir çiçek buketi hazırlamak, gün ışığıyla yıkamak, hayata tekrar salıvermek de demek. Ya da metin başlığında gördüğünüz gibi, çok istasyonlu eski bir radyonun hazmettiği nice havadisin bir araya geldiği görsel bir bülteni işitmek...İzmir, Ankara ve İstanbul’dan derlenen, Ayetullah Sümer’in ‘ikonik’, neredeyse tüm ders kitaplarından aşina olduğumuz Atatürk portresiyle açılan bu ‘buket’in, bize hissettirdiği nice koku, doku mevcut.
                   Â
Â
Sergiye sanat tarihsel bir bakışla yaklaÅŸacak olursak, etkinlik akademik resimden Osman Hamdi kuÅŸağına, romantizmden Çallı/1914 kuÅŸağına, izlenimcilikten müstakiller grubuna, konstrüktivist imzalardan yeniler grubu, halk sanatı üyeleri, figüratif fırçalarına ve yeni dışavurumcu, postmodern tavır gözeten sanatçılara uzanan bir deÄŸiÅŸkenlik yansıtıyor. Serginin meziyetlerinden biri bu bol sayfalı politik, mimari, estetik ve sosyolojik tarih kitabının yaprakları arasına konulmuÅŸ birer eski çiçek misali çalışmaların, artık aramızda olmayan sanatçılara ‘kaldığımız-olduÄŸumuz yeri’ unutturmamak üzere biçtiÄŸi, o kadirÅŸinas ‘ayraçlık’ hali.Â
İkincisi, sergi bizleri ‘sanat tarihi’nin bir fenomen olarak ‘ölü’ (belgesel), ve ‘yaşayan’ (aktüel) bir değer oluşu gibi, önemli bir değerlendirme anı ile baş başa bırakıyor. Bir yapıt ve sahibinin, temsil ettiği toplumsal ve teorik tartışmalara bakıldığı, paylaşıldığı ve gündemde tutulduğu düzeyde ne derece ‘aktüel’ olabileceğini sınıyor. Gerçekliğin aynasının mı aynanın gerçekliğinin mi hükmünün geçtiğini, bir nevi aynalı çarşı atmosferiyle, yapıcı bir kışkırtıcılıkla merak ettiriyor.
                   Â
Her tablonun, üretildiği dönem ve ötesine tutulmuş birer ayna olduğunu düşünecek olursak, doğrudan tarihsel sırasız bir aktarımla Hale Asaf, Halil Paşa, Diyarbakırlı Tahsin, Şeker Ahmet Paşa, Osman Hamdi Bey ve Süleyman Seyyid ile Hikmet Onat, Avni Arbaş, Cihat Burak, Burhan Uygur, Fikret Muallâ, Bedri Rahmi Eyüboğlu, Fahrelnisa Zeid, Neşet Günal, Leyla Gamsız, Sabri Berkel, Mübin Orhon, Ferruh Başağa, Burhan Doğançay, Erol Akyavaş ve Ömer Uluç gibi farklı akım ve nesilleri buluşturan bu listedeki sanatçılarımızın da kendilerini bu ‘algı çarşısı’nda daha berrak ortaya koyduğu söylenebilir. Dolayısıyla önümüzdeki bu ‘plastik’ çiçekler, klasiğin moderne, onun avangart ve post-moderne nasıl evrilmeye meylettiğinin de birer resmigeçidi sayılabilir.
150 yıllık resim serüvenimiz...
Biçimsel olarak sergideki eserlere baktığımız zaman, her birinde elbette ki sanatçının özgün dünya algısına tercümanlık eden klasik iç ve dış manzaralar, portre ve otoportreler ile ressamın bizzat seçtiği, vurgulamak istediği gerçekçi veya fantastik kompozisyonlar geçiyor önümüzden. Bunu, kişiselliğin ve aşkınlığın doruğa yaklaştığı, kiminin belli ekollere sadakat içinde olduğu, kiminin ise alabildiğine kişisel ve deneysel bir tutum gözettiği, ya da benimsediği üsluba sadık kalmış çağdaş yapıtlar takip etmekte.
‘Türk Resminin Köşe Taşları’nda çağdaşlık, baştan sona önemli bir yer ediniyor. Bu değerlendirmemiz ‘Çalılıkta Yaratık’ıyla hazır bulunan Ömer Uluç, New York ve İstanbul arasındaki toplumsal ikizliği keşfederek pop-sanatı kişisel bir seviyeye taşıyan Burhan Doğançay ve soyut geometrik, neredeyse müzikal kompozisyonu ile Ferruh Başağa’nın yanı sıra, 1950’lerde geliştirdiği ve kaligrafik bir zemine dayanan açık-koyu renk ilişkisini gözeterek ürettiği soyut kompozisyonlarıyla bilinen Abidin Elderoğlu, bu kısımda birden çok çalışma ile karşımıza çıkıyor.
Birbirinden özgün kompozisyonlara ev sahipliği yapan, Asım İşler’in adeta bir renk-enerji pınarına dönüştürdüğü tuvaliyle coşan etkinlikte, İzmirli soyut dışavurumcu ressam Salih Nuri Urallı’nın adeta bir cemiyet alegorisi olarak alabileceğimiz 1961 tarihli cam objeler kompozisyonu ya da Avni Arbaş’a ait tekne soyutlaması ve Adnan Varınca’nın soyut dışavurumcu ‘interior’/‘iç mekân’ tabloları ile Fahrelnisa Zeid’e ait yeşil (figür?) soyutlaması gerçekten de yeniden keşfedilmeyi ve birbiriyle selamlaşmayı hak ediyor.
Türkiye’nin yaklaşık 150 yıllık resim serüveni, taşıdığı üslup ve renk çoğulculuğuyla tek renkli bir dünyaya hayır diyen, içerdiği bütün akım ve yorumları birer zenginlik ve dönüşüm kaynağı olarak değerlendiren bir bünye yansıtıyor. Teşhiri bahar aylarına rastlayan, Türkiye’nin dört bir yanından toplanmış bu ‘görsel buket’in, temsil ettiği zaman ve isimler üzerinden, donuk ve ansiklopedik bir ‘anma’dan ziyade, bu birikimden beslenen ödünsüz, yenilikçi taze geleceği kutlamaya vesile olacağından kuşkumuz yok.
Küratörlüğünü İlkay S. Deniz’in, proje direktörlüğünü Fahri Özdemir’in üstlendiği ‘Türk Resminin Köşe Taşları’ başlıklı sergi 28 Mayıs’a kadar İzmir’deki Folkart Gallery’de görülebilir.