Güncelleme Tarihi:
‘Uyarlama’ sözcüğü küçümseme anlamına gelmesin. ‘Dunbar’, Hogarth Press’in 2012’de başladığı ‘Shakespeare Yeniden’ projesi kapsamında kaleme alınmış bir roman. Projede pek çok tanınmış yazar Shakespeare’in popüler oyunlarını, modern zamanlarda geçen hikâyelerle yorumladı. Türkçeye de çevrilen dizide -şu ana kadar- ‘Kış Masalı’, ‘Fırtına’, ‘Hırçın Kız’, ‘Macbeth’, ‘Venedik Taciri’, ‘Othello’, ‘Hamlet’ oyunları -sırasıyla- Jeanette Winterson, Margaret Atwood, Anne Tyler, Jo Nesbo, Howard Jacobson, Tracy Chevalier, Gillian Flynn tarafından romanlaştırılmıştı.
UZUN BÄ°R YOLCULUK
Edward St. Aubyn, projeye -çok sevdiği ve etkilendiği- ‘Kral Lear’ı hazırlamak için bizzat başvurmuş... Shakespeare’in 12. yüzyılda yazılmış bir öyküden esinlenerek yazdığı ‘Kral Lear’ı pek çoğunuz hatırlarsınız. Kısa özetiyle, yaşlı İngiltere Kralı, imparatorluğun yönetimini ve kendine ait mülkleri üç kızı arasında paylaştırmaya karar verir. Narsist, öfkeli, adalet duygusu azgelişmiş Kral, kızlarını toplayarak onlara kendisini ne kadar sevdiklerini sorar. Kötü kalpli ve sinsi iki büyük kızı babalarını göklere çıkararak anlatırlar sevgilerini. Küçük kızı Cordelia ise babasına duyduğu hisleri doğal cümlelerle ifade edecektir. Bunu sevgi eksikliğine yoran Lear hiddetlenir, Cordelia’yı mirasından mahrum bırakır ve sürgüne gönderir. Ne var ki yönetimi ele geçiren büyük kızlar, iktidar sarhoşluğuyla babalarının bütün gücünü çekip alırlar. Bir zamanlar bastığı yeri titreten yaşlı adam artık bir meczuba dönüşmüştür. Yakınlarının yardımıyla düşkün bir halde Cordelia’nın sevgisine ve merhametine sığınır. Toparlandığında kendine bağlı adamlarını toplar, büyük bir taht kavgası başlar...
Edward St. Aubyn’in romanındaki Dunbar karakteri işte bu kralın, Kral Lear’ın modern dünyada yeniden hayat bulmuş bir hali. Elbette kral değil ama gücü krallarla boy ölçüşebilecek kadar sınırsız bir işinsanı; o, Kanadalı medya kralı Henry Dunbar.
Henry Dunbar, şimdi 80’li yaşlarında, şirketteki yetkilerini devrettiği büyük kızları tarafından -rüşvet ve cinsellikle baştan çıkardıkları Dunbar’ın doktoru yardımıyla- İngiltere’nin kırsal kesimindeki bir bakımevine kapatılmış, zihni verilen ilaçlarla felç edilmiş durumda.
Kızların en küçüğü ve Dunbar’ın gözbebeği Florance ise ailesiyle sakin ve sessiz bir hayat sürdürmek için şirket işlerine girmeyi reddetmiş, hisselerini alarak Wyoming’deki bir çiftliğe yerleşmiş. Bu nedenle kendisine öfkelenen babasına ulaşmaya çalışsa da ablaları tarafından engelleniyor.
Dunbar, klinikte tanıştığı ayyaş bir komedyenin -Peter’in- yardımıyla bir kış günü özgürlüğüne kavuşur. Aklı yerine geldiği zamanlarda yönetimi yeniden eline almayı ve kızlarının ihanetini cezalandırmayı düşünür. Onu İngiliz kırsalının dondurucu soğuğunda ayakta tutan işte bu kararıdır. Dunbar’ı engellemeye çalışan büyük kızların cephesinde ihanetler ve çatlaklar başlar. Öte yandan babasının kaçış haberini alan Florance de bütün kaynaklarını kullanarak harekete geçmiştir.
Entrikalar arasında sürüp giden bu kovalamaca sahneleri heyecanlı ama ‘Dunbar’a belki de biraz fazlaca aksiyon katıyor. Sonunda saflar karşı karşıya geliyor. Artık merak ettiğimiz, zengin işinsanı Henry Dunbar’ın Kral Lear ile aynı kaderi paylaşıp paylaşmayacağı...
‘KRAL LEAR’DAN ZİYADE SHAKESPEARE
İngiliz edebiyatının temel yapıtlarından olan Kral Lear’ın ‘sisteminin derinliklerinde olduğunu hissettiğini’ ve ‘Patrick Melrose’ serisinin esin kaynaklarından olduğunu söyleyen Edward St. Aubyn, ‘Dunbar’ı kaleme alırken Shakespeare tragedyasının büyük temalarına sadık kalmış; ‘körlük ve güç, sevgi ve özbilginin doğası...’ Elbette çağa uygun yeni temalar da var. Aslında ‘Kral Lear’dan ziyade genel olarak Shakespeare’in ruhunu yakalamaya çalışıyor.
Bir kralın günümüzdeki karşılığının politik süreç üzerinde büyük bir etkiye sahip, küresel, ultra zengin bir medya kralı olması gerektiğini düşündüğü çok açık. Hatırlatmakta yarar var; Dunbar karakteri ile Rupert Murdoch, Sumner Redstone veya Donald Trump gibi medya patronları arasında hiçbir benzerlik bulunmadığını ısrarla vurgulamış.
Dunbar, romanın hem başkarakteri hem en çekici unsuru. Kral Lear karakterinden daha iyi çizildiğini rahatlıkla söyleyebilirm. Aslında Shakespeare’in oyununda Kral Lear’ın monoloğu yoktur; sahneye çıkıp zihninden geçenleri açıklamaz. Özbilgiye sahip olmadığı için olayların açıklamasını yapamaz. Aubyn’in Henry Dunbar’ı ise önce bulanık, sonra açılmış bir zihinle başına gelenleri irdeleyen, kendisine içeriden bakabilen bir karakter olarak çok daha derinlikli.
Edward St. Aubyn, ‘Patrick Melrose’ romanlarındaki başarısını ‘Dunbar’da da tekrarlamış, Dunbar’ın iç dünyasını -özellikle kaçış süresinde- nedenlerle sonuçları harmanlayarak analiz edebilmiş. İşte bu iç dünya üzerinden onu kuşatan dış dünyanın çürümüşlüğüne ulaşıyoruz. Bu aynı zamanda kapitalizmin çürüme sürecini de yansıtıyor; dayanışmadan, empatiden, karşılıksız sevgiden, cömertlikten yoksun bir toplumun tablosunu...
Buna karşılık romandaki diğer karakterlerin temsili Dunbar kadar başarılı sayılmaz, karakterlik vasfı kazanamıyorlar. Elbette bunda esinlenilen kişilerin -Lear’ın kızlarının- oyunda da tek boyutlu karakterler olmalarının rolü var. Aubyn, ne iyilerin ne kötülerin iç yaşantılarına nüfuz edebilmiş. Özellikle de Megan, Abigail ve Dr. Bob karakterleri inandırıcı olmayacak kadar kötücüller.
Shakespeare tragedyalarının, Eski Yunan tragedyalarından farkı, daha modern çağa özgü olmalarıydı. ‘Dunbar’ ise her türlü tragedyanın çok uzağında, hatta trajik bile sayılmaz. ‘Kral Lear’a en çok yaklaştığı anlar, romanın ilk bölümlerinde Dunbar ile Peter arasındaki diyaloglar. Aralarındaki şakalaşmalar gerçekten Shakespeareyen. Peter özelinde mükemmel bir deli karakter yakalamış Aubyn ama rolünü uzun tutmamış. Dilin güzelliği de övgüye değer. Sonuçta keyifli bir okuma vaat ediyor ‘Dunbar’ ama Shakespeare projesinin bir parçası olmanın ötesine geçemiyor.
DUNBARÂ Â
Edward St. Aubyn
Çeviren: Sinem Bozkurt
DoÄŸan Kitap, 2022
224 sayfa.