Güncelleme Tarihi:
Robert C. Solomon, ‘Akılcılıktan Varoluşculuğa/Varoluşçuluklar ve 19. Yüzyıldaki Kökleri’ adlı kitabında, varoluşçuluğun üniversite öğrencileri arasında hâlâ en popüler felsefi konulardan biri olduğunu ileri sürüyor. Bu argümanın 2001 yılındaki baskıya yazılmış ‘Önsöz’de dile getirildiğini hesaba katarsak, bunun bir ‘ileri sürüm’ değil bir ‘betimleme’ olduğunu belirtmemiz gerekir. O yıllar, benim de içinde yer aldığım kuşak için, çok etkileyici belki de tek önemli felsefi bir konuydu. ‘Varoluşçuluğun Veraseti’ başlıklı yazımı da (Kitap-lık, Eylül 2005) o yıllarda yazmıştım. Varoluşculuk, Türkiye’deki kültürel ortama, yani şiire ve edebiyata, 90’larda değil, aslında 50’lerin ikinci yarısı ile 60’lı yıllarda girmiştir. Nusret Hızır, sıkı kitabı ‘Felsefe Yazıları’nda (1981) yer alan varoluşçulukla ilgili yazılarından birini (’Varoluş Felsefesi Üzerine Düşünceler’ ve ‘Varoluşçuluk Bir Felsefe mi?’) 50’li yıllarda Yücel dergisinde yayımlamıştır. Entelektüel bir ihtiyacın söz konusu olduğu çok belirgindir. 50 Kuşağı’nın şair ve yazarlarında belirgin bir etkisi vardır. Varoluşçuluk, felsefi bir sorunsal olarak değil edebi bir konu olarak giriyordu Türkiye’ye. Sartre’ın ‘Varoluşculuk’ kitabını, bir felsefecinin değil bir edebiyatçının, Asım Bezirci’nin çevirdiğini unutmamak gerekir. Bu kitabın birinci baskısı 1960 yılında Ataç Kitabevi yayınları tarafından yapılır. O yıllarda, varoluşçuluk deyince anlaşılan iki yazar vardır; J. P. Sartre ve Albert Camus. (Yukarıda sözünü ettiğim yazımda, Camus’nün varoluşçu olarak değerlendirilemeyeceğini dile getirmiştim.)
90’lı yıllarda, varoluş meselesini tek ve en önemli felsefe sorunu olarak görürken, benim üzerimde etkili olan iki filozof vardı: Karl Jaspers ve Martin Heidegger. (Her ikisi de kendilerinin, bir Sartre adlandırması olan ‘varoluşçuluk’ içinde değerlendirilmesini reddeder.) Agamben’in bizim kuşak üzerindeki etkisi de aslında Heidegger etkisinin devamı olarak ortaya çıkar. Aslında her iki filozofu da ben 80’li yıllarda, üniversitedeki eğitimim sırasında okumuştum. Jaspers’ten ‘Felsefeye Giriş’ metni ile Heidegger’den, ‘Metafizik Nedir?’ metnini. Her iki metni de değerli hocam Yusuf Örnek’in, bu metinleri ‘okuması’ eşliğinde, yol göstericiliğinde okumuştum. (Yusuf Örnek’in hâlâ Türkiye’deki tek Jaspers ve Heidegger uzmanı olduğunu da yeri gelmişken söylemek isterim. Hocanın, ‘Mektuplardaki Felsefe/Arendt, Jaspers, Heideger’ adlı kitabının da geçen günlerde yayımlandığını burada belirtmek gerekir.) Yani 90’larda, varoluş sorunu olarak yöneldiğimiz felsefe Alman felsefesiydi; 60’lardaki gibi Fransız felsefesi değil. Ama bugün, Türkiye’deki felsefi ilgi Alman felsefesinden tekrar Fransız felsefesine yönelmiş durumda; bugünkü üniversite öğrencileri için en popüler felsefe konusu sanırım Deleuze ve Foucault olsa gerek.
Şimdi Robert C. Solomon’un kitabına dönebilirim. ‘Akılcılıktan Varoluşçuluğa’ çok önemli bir tez üzerine kurulu bir kitap. Solomon, yaygın olarak dile getirildiği üzere, varoluşçuluğun akılcılıktan epistemik bir kopuşu içermediğini, tam tersine, ‘projeleri’ bakımından akılcılık ile varoluşçuluk arasında bir devamlılık ve bir özdeşlik bulunduğunu ileri sürüyor ve dahası bu ileri sürümü, her iki ‘felsefi geleneğin’ ana temsilcilerinin metinleri üzerinde gösteriyor. Ama ben bu kitabın bir başka açıdan da çok önemli bir çalışma olduğu kanısındayım; özellikle bir 18, 19 ve 20. yüzyıl felsefe tarihi olması bakımından. Bu bakımdan ‘Akılcılıktan Varoluşçuluğa’, sadece varoluşçuluğa ilgi duyan felsefe okuru için değil, bugünün felsefi sorunları üzerinde düşünen bütün felsefe okuru için bulunmaz bir başucu kitabı durumunda. Solomon kitabını, sadece kendi analizi üzerine kurmamış; Kant, Hegel, Kierkagaard, Nietzsche, Husserl, Heidegger, Sartre üzerine çalışan felsefe uzmanlarının analizlerini de çalışmasına dahil etmiş.