Güncelleme Tarihi:
ABD’nin animasyon film sektöründe yetişen, MGM ve Warner Bros. için çizgi filmler hazırlayan Frank Tashlin, usta bir illüstratör ve yönetmen. Ünlü komedyenler Jerry Lewis ve Bob Hope ile çalışmış olan Tashlin’in güçlü mizah duygusu ve çizim yeteneğini buluşturduğu kitapları daha yayımlandıkları yıllarda çocuk edebiyatının klasikleri arasına girdi. Sanatçının 1946’da yayımlanan ve başyapıt niteliğindeki kitabı ‘Ayı Olmayan Ayı’dan sonra 1950 tarihli ‘Yüzünde Güller Açan Keselisıçan’ da Redhouse Kidz etiketiyle Türkçeye kazandırıldı. Orijinal isimleriyle (The Bear That Wasn’t ve The Possun That Didn’t) birbirlerini çağrıştıran her iki kitap modernizm, birey ve kimlik konularına odaklanıyor.
Tashlin, ilk kitabı ‘Ayı Olmayan Ayı’da mağarasında kış uykusuna yatan, kendi halinde, sıradan bir ayının uyandığında kendini bir fabrikada bulmasıyla başlayan mücadelesini anlatıyor. Ayı kış uykusundayken ormana bir sürü adam gelir ve Ayı’nın mağarasının tam üstüne devasa bir fabrika diker. Aylar sonra uyanan Ayı mağarasından dışarı adım atar atmaz kendini fabrikada bulur. Şaşkın şaşkın etrafına bakınırken de ustabaşı yanına yaklaşıp işinin başına dönmesini söyler. Ve Ayı için kaos başlar. Ayı, burada çalışmadığını, kendisinin sadece bir ayı olduğunu söyler ve aldığı cevapla şaşkınlığı daha da artar: “Sen bir ayı değilsin. İyi bir tıraşa ihtiyacı olan, kürk palto giymiş budala adamın tekisin.” Genel müdürden başlayıp birinci başkana uzanan, bitmek bilmez bir hiyerarşik düzen ve bürokrasi sarmalı içinde Ayı, ayı olduğunu anlatmak için çabalar durur. Onu ikna etmek için götürdükleri hayvanat bahçesi ve sirkteki ayılar da onun bir ayı olmadığını iddia eder. Sebebi basittir; kafeslerin ardında olmadığı ve bisiklete binmediği için onlara benzemiyordur. Kendi türü tarafından da ötekileştirilen Ayı’nın kendisine yabancılaştırılma süreci tamamlanmış, ayı olmadığına inanmış ve fabrikadaki ‘işinin başına’ geçmiştir. Ta ki fabrika kapanıp Ayı kendisiyle baş başa kalıncaya kadar.
Ayı’nın bir budala olduğunu iddia eden insanlarla aynı sistemden gelen başka bir grup insanın yolu bir gün yine ormana düşer. Ve çok geçmeden yüzünde güller açan, küçük, mutlu bir keselisıçan görürler. Dalda baş aşağı duran keselisıçan ‘onların baktığı yerden’ hiç de mutlu görünmüyordur: “Şunun suratına baksanıza ağız kenarları yukarı kıvrık değil, aşağı sarkık.” Keselisıçan bıkıp usanmadan mutlu olduğunu, gülümsediğini söylese de laf anlatamaz ve Ayı’yla aynı kaderi yaşayacağını anlarız: “Sen yüzünde güller açan bir keselisıçan değilsin. Gülümsediğini zanneden şapşalın tekisin.”
Keçelisıçan ‘onlara göre ve onlar gibi’ mutlu görününceye kadar vazgeçmeyen insanlar zavallıcığı ağacıyla birlikte şehre götürür. Önce sinemaya, ardından gece kulübüne götürerek bildikleri tüm mutluluk reçetelerini denemeye başlarlar. Ağacında baş aşağı dururken şehirde yaşadıklarını düşünen keselisıçan gittikçe hüzünlenir ve ağzının kenarları istendiği gibi yukarı kıvrılmaya başlar. Onu gülümsettiğine inanan budala ve şapşallar ise bu mutluluğun şerefine kutlamalara başlarlar. Keselisıçan ise ağacının dalında durmaya devam eder ve bir daha mutlu olup olamayacağını düşünür.
Tashlin, her alanıyla dizayn edilerek dayatılan yaşamların yarattığı kimlik bunalımını, ötekileştirilmeyi ve yabancılaşmayı hiciv sanatının inceliklerini kullanarak gözler önüne seriyor. Her şeye rağmen umudu canlı tutan sanatçı, çizgi film tadındaki çizimleriyle güldürmeye ve düşündürmeye devam ediyor.