Güncelleme Tarihi:
Yeni şiir eskimeye başladı bile. Uzun sürmüş bir şiirden konuşuyoruz. En uzun süren, “hâlâ sürüyor sürmekte olan”, İkinci Yeni’dir bana kalırsa, 65 yıl diyelim, öyle bir niyetim olmasa da, çoklarını kızdıracağını düşündüğüm bir saptama, 80’li yıllar şiiri de sürüyor, nedenleri çok ve çeşitli, yeni şiir de 20 yılı aşkın süredir bir ‘lunapark’ genişliği, renkliliği, çeşitliliği içinde yazılmayı sürdürüyor.
Gerek burada gerek başka mecralarda en çok 2000’lerden bu yana yazan şairler ve kitapları üstüne yazıyorum. Doğal, öte yandan da bereketli, çoğaltıcı, yenileyici, çekici ve bana kalırsa “herkes şiir yazabilir” anlayışının yaygınlaşmasının güzel bir sonucu.
İthaki Poetik serisinden çıkan tüm kitaplar üstüne yazdım, iyi ve örnek bir seri. Devrim Horlu da var, Zeynep Tuğçe Karadağ da, Kaan Koç da var, Naile Dire de, Anıl Cihan da. Olması gerektiği gibi. 80 şiirinin ilk 10 yılı gibi hareketli bir şiir dönemi yaşandığının da göstergesi.
İthaki’den iki yeni kitap; Mazlum Mengüç ‘O Olmak’, Tuba Bozkurt ‘Kontrollü Patlama’. Bu kez iki kitabı koşut biçimde okudum ve birlikte yazacağım. İlki sıcak, ikincisi ‘cool’ bir kitap, tam da adının imlediği gibi ‘Kontrollü Patlama’. Mazlum konuşur gibi yazıyor, şiiri bir konuşma olarak düşünüyor besbelli, Tuba defterine notlar kaydediyormuş gibi. İkisinde de şiirlerin üstünde fazla çalışılmış, düzeltilmiş izlenimi yok. Yeni şiirin ya da 2000’lerden beri yazılan şiirin klişelerden uzaklığı ikisi için de geçerli. 80’lerdeki tema, konu bütünlüğü kaygısıyla ‘manzume’ye dönüşmüş kimi şiirlerden farklı olarak, kendini şiir bağlamında neredeyse hiçbir şeyle ‘mukayyet’ görmeyen bir şiirin iki farklı ucu. Bu fark da onları birbirine yakınlaştırmış, benzetmiş. En çok da, en çok 2000’ler şiirine bakarak savunduğum “her şey şiir olur, şiir böyle de olur” düşüncesinin uygulaması gibi olmalarıyla yakınlar birbirlerine ve benziyorlar.
Kimi yazılarda benzerlikten söz ediyorum ama olumsuzlayarak değil. Aksine hem gerekli gördüğüm hem de dikkatimi çektiği için. Ayrıca bir dönem şiiri olmalarının da kaçınılmaz ve olması gereken sonucu diyeyim. Benzer iklim, etkilenme, olaylar, alışkanlıklar, retler, akışkanlıklar, deneyler, yeni hava/lar...
1990’lara gidelim, ondan bu şiirlere geçenlerin yanı sıra, 80’lerin pek göremediği ‘yenice bir Metin Eloğlu hali’ de var bu dönemde ve Mazlum Mengüç’te. Çevresiyle yakından ilgili bir şiir elbette. Konuşkan olduğu kadar da koşan, her işe, her şeye koşulan bir şiir. Sorumlu değil duyarlı diyelim. Göz kırpan.
Bu yılların okuduğum tüm şairleri ve şiirlerinin siyasal olduğunu söyleyeceğim. Bazılarında bu daha belirgin ve önde. Tuba’nın şiirleri buna örnek, ‘dağılmış izmaritlerin, teneke kutuların/erkeklerin her yere kan sıçrattığı hayatın’ şiirini yazmak ağırdır ama zorunludur. Hatta şiir diye de değil, sadece yazmak zorunludur! ‘Hayır’ın zorunlu olduğu gibi: “hayal kırıklığımı nihayet eve dönerek yaşadım/konuşmak zorundayım çünkü/yaşayarak ne yapılır bilmiyorum/hep aynı yoldan eve dönen düzenim/üzerinde otlar bitirecek kadar bereketli”.
Mazlum’u okurken de bu dönemin ve onun şiirinin iyi yanlarından birinin, hani ‘bir sözcüğün yeri değişse’ ya da ‘bir sözcük çıkarılsa’ o şiirin hiçbir şeye benzemeyeceği fikrinin aksine, dizelerin ‘modüler’ bir yapı taşıması. Açıkça şu: O dizeyi çıkar, yerine başka dize koy, belki daha iyi olur duygusunu vermesi. Böylesi modern şiire de daha uygun değil mi? Klasik dizecilik anlayışına da karşı çıkmak öte yandan.
Hızlı bir şiir, zamanın sosyal medya araçlarıyla yarışmak kolay değil elbette, ama gümrah oluşuyla da ‘Bir Gün Mutlaka’nın, 50 yıl sonra daha da hızlanmış, çoğalmış, daha çok şey söyleyen hali Mazlum’un şiiri. Yürürken değil koşarken okunacak ve söylenecek türden, “aklımız garip bir kimsedir/kalbimiz tarafından aptaldır”, e bir de şey vardı, “dün iyiydi.kürt yoktu.”
Bu yazı “ne ile ilgilidir” derseniz, “yıpranma payı kimlere verilir” karşısorusuyla yanıt vermek isterim!