Bu Peyami Bey o Peyami Bey mi?

Güncelleme Tarihi:

Bu Peyami Bey o Peyami Bey mi
Oluşturulma Tarihi: Şubat 03, 2017 11:13

Hamdi Koç ‘Yalnız Kaldınız, Peyami Bey!’de kendi Peyami Bey’inin ardı sıra alıp götürüyor bizi.

Haberin Devamı

Sevgili arkadaşım Hamdi Koç, herhalde dört, beş yıl önceydi, bir akşam yemeğinde bana Peyami Safa’nın romanını yazdığını söylemişti. Ortak bir başka sevgili arkadaşımız Vahit Uysal da bizimleydi. Peyami tasarısını için için kıskandığımı saklamayacağım.
Hamdi’yle her buluşmamızda Peyami’yi soruyordum artık. Gerçi araya çok başarılı ‘Çıplak ve Yalnız’ (2013) girmişti, ama Hamdi Koç, sürekli Peyami’ye de çalışıyordu. Merak ediyordum: Peyami Safa’nın romanı nasıl yazılır, ‘Yalnızız’ romancısından, onun yaşamöyküsünden nasıl bir roman ortaya çıkar?
Yalnız Kaldınız, Peyami Bey!’ (Can Yayınları) sonunda okurla buluştu. Hamdi de benim gibi saf okurları epey şaşırttı: Bu Peyami Bey o Peyami Bey mi? O Peyami Bey kim diyeceksiniz. Yanıtlamam yersiz, benim Peyami Bey, bendeki Peyami Safa. Hamdi Koç’a gelince, yepyeni, hatta bambaşka bir Peyami Bey’in izini sürmüş. Söylemem -yine- yersiz: Kendi Peyami Bey’inin ardı sıra alıp götürüyor bizi.
Gerçi fantastik soyutlamanın ortasında, Hamdi’nin anlatıcısı -genç sayılabilecek bir yazar- Peyami Bey’i adıyla sanıyla anıyor: Bildiğimiz Peyami Safa, anlatıcısının saptadığına göre yetkin bir romanın yazarı, yanılmıyorsam ‘Dokuzuncu Hariciye Koğuşu’ çağrıştırılıyor. Bir yandan da yine anlatıcının saptamasıyla “Karşımda memleketin en ölüme terk edilmiş, en mirası reddedilmiş, adı bile antika olmuş yazarı”. Hamdi mi, anlatıcı yazar mı, ikisi birden mi, git git şaşırtmaya koyuluyorlar okuru.
Peyami’ye gelince, kendisinden genç anlatıcının isteğini yerine getirecek, şöyle diyor: “Yardım ederim tabii, dedi az sonra başını kitaptan kaldırmadan. Ne istersen sor. Biyografim önemli. Yazılsın, çok istiyorum. Ama roman şeklinde olmalı.” (s. 40)
Belki düğüm burada. Çünkü sonra her şey ‘roman şeklinde’ oluyor. Yaşantılara, geçmişin döküntülerine, kişisel ifşaatlara meraklı ve alışkın okur için beklentiler daha başlangıçta son buluyor. Hamdi Koç bizi ‘Yalnızız’daki Simeranya’ya alıp götürüyor ama gerçeklikteki Peyami Safa’nın yaşadıklarından pek söz açmıyor, handiyse hiç söz açmıyor.
‘Yalnız Kaldınız, Peyami Bey!’ bir iç hesaplaşmanın romanı bence. Eserde yol aldıkça, anlatıcının iç hesaplaşması öne çıkıyor; bu hesaplaşmaya yol açan, bütün yazarlık yaşamı boyunca ruhbilimle ilintisini sürdüren ‘Peyami Bey’ sanki. Sankiyi özellikle ekliyorum; Hamdi Koç puslar dağılsın istememiş...

JOYCE'UN KIZI LUCIA ANLATIYOR...
‘Joyce’un Kızı’ (Hep Kitap), 1920’lerde geçen bir roman. Annabel Abbs yazmış, Özge Onan dilimize çevirmiş. Evet, Joyce’un kızı Lucia anlatıyor; şu, ‘Sanatçının Bir Genç Adam Olarak Portresi’yle ilkgençlik yıllarımı altüst eden Joyce! Bütün romanların ille öyle yazılması gerektiğini sanmıştım...Annabel Abbs, Lucia’nın ağzından Joyce edebiyatıyla bütün bütün bağıntısız bir aşkı dile getirmiş, Samuel Beckett’e duyulmuş umutsuz bir aşk. Beckett ve Joyce, ikisi de girift, çapraşık bir söylemin ustaları. Ama Lucia ya da romancı umutsuz aşkı alabildiğine yalın, her kesimden okurun kavrayabileceği gibi dile getiriyor.Joyce’un edebiyat tarihine geçmiş eşi Nora, romanda, sadece Lucia’nın annesi, ‘mama’. Annabel Abbs karmaşıktan, çapraşıktan, belki de öz edebiyattan zekice intikam alıyor.


BAKMADAN GEÇME!