Güncelleme Tarihi:
‘Son Fasıl’, Van Gogh’dan Nâzım Hikmet’e, Leonardo da Vinci’den Rubens’e, Tolstoy’dan Rilke ve Sartre’a çağımıza damga vuran sanatçı ve yazarların yapıtlarını etkilemiş kentleri ve coğrafyaları anlatıyor. Biraz da son zamanlarını geçirdikleri yerleri. Bu kitabın sizin için özel bir anlamı var mı?
Elbette anlamı büyük. Sözünü ettiğiniz yazar ve sanatçıların hayatın son demlerini yaşadıkları coğrafyalara ve kentlere gitmem kolay olmadı. Bu mekânların, onların yapıtlarını olduğu kadar, hayatlarını da nasıl etkilediklerini anlatmaya çalıştım. Örneğin, Rusya’da, Tolstoy’un malikânesi Yasnaya Polyana yalnızca doğasıyla etkilemedi beni. Karısı Sofia’nın baskısına dayanamayan ünlü yazarın 82 yaşında evini terk ederek, bir istasyonda ölmesi üzerine epey kafa yordum. Van Gogh’un intihar etmeden önce son günlerini yaşadığı Auvers-sur-Oise’de sanatçının çilesini araştırırken şaşırtıcı ayrıntılarla karşılaştım. Nâzım Hikmet’in sürgün yıllarını yaşadığı Prag ve Moskova gibi kentlere de düştü yolum. En önemlisi, ‘Son Fasıl’ kendi hayatımın sonuna yaklaştığım endişesini de taşıyor. Bu açıdan diğer gezi kitaplarımdan farklı bir özelliği olduğunu belirtmeliyim.
Gezi türünü edebi deneme ile çok güzel birleştiriyorsunuz. Seyahat sizin için ne anlam ifade ediyor?
Seyahat benim için yalnızca bir esin kaynağı değil, aynı zamanda bir yaşama biçimi. Dolayısıyla varoluşumun ayrılmaz bir parçası. Bazı kamyonların üzerinde yazdığı gibi ‘Ömür Biter Yol Bitmez’. Son durakta kamyondan ineceğim ve o yola devam edecek.
Siz de bir tür gönüllü sürgün oldunuz. Türkiye/Fransa arasında iki ülkeli yaşadınız. Bu nasıl bir aidiyet duygusu yaratıyor. Nereye aitsiniz?
Çok genç yaşta Paris’e demir attım. Daha doğrusu 12 Mart muhtırasından sonra demir atmak zorunda kaldım. Bu zorunlu sürgünlük zaman içinde gönüllü sürgünlüğe dönüştü. İki dil iki kent, iki kültür arasında mekik dokudum. Ama ilk kitabım ‘Uzun Sürmüş Bir Yaz’ın 1976’da Türk Dil Kurumu Öykü Ödülü’nü almasının getirdiği sorumlulukla anadilime bağlı kaldım. Kurmaca alanında kitaplarımın tümünü yani gezi kitaplarım da dahil öykü ve romanlarımı Türkçe yazdım. Fransızcaya ve başka dillere Türkçeden çevrildiler. Aidiyet konusuna gelince kendimi Paris’te yaşayan bir Türk yazar olarak tanımlayabilirim.
Kitapta anlattığınız yazar ve sanatçılardan hikayesi sizi en çok etkileyen kim?
Anlattığım yazar ve sanatçıların tümü gerçekten çok etkileyici bir hayat yaşamışlar. Ama Van Gogh’un çektiği acı ve yalnızlık, aklın sınırlarını zorlayan yaratıcı enerjisi beni çok etkiledi.
Nâzım’ın sürgünde biten hayatı üzerine neler söylersiniz?
Bu konuda söyleyecek çok sözüm var. Bu nedenle büyük şairimiz üzerine kapsamlı bir kitap da yazmıştım. Burada şunu belirtmekle yetineyim; Nâzım sürgün yılları boyunca ölüm korkusu yaşadı ve bu korkuyu şiirlerine de yansıttı. Hayatının en zor dönemlerinde “Yaşamak güzel şey be kardeşim” diyen şairden de başka türlü davranması beklenemezdi zaten.
Yaklaşık 40 kitabınız var yayımlanmış. Romanlarınız çok okunuyor ama en özel olanlar gezi/anı türünde yazdıklarınız diyebilir miyiz?
Kitaplarımın arasında ayrım yapmak yakışık almaz. Yine de ‘Son Fasıl’ın en özel gezi kitabım olduğunu bir kez daha belirtmek isterim. Burada söz konusu olan Yahya Kemal’in şiirindeki gibi bir ‘Son Fasıl’ değil elbette, yani hedonist bir yaklaşımla vur patlasın çal oynasın diyecek halim yok. Vakit erken olmasa da çok geç sayılmaz.
Sırada ne var?
Sırada yeni bitirdiğim romanım var. ‘Son Yolcu’...