Güncelleme Tarihi:
İnsanlık tarihi, aynı zamanda bir ‘savaşlar tarihi’... Her çağda iktidarlar her zaman güçlerini savaştan almaya devam etmiş durmuş. Kimileri savaş çığırtkanlığı yapmaya, ‘barış için savaş’tan söz etmeye devam ederken birileri de Nâzım Hikmet’in sözleriyle savaşın korku ve sefaletten başka bir şey veremediğini, yok ettiğini anlatmaya çalışmaktan hiç vazgeçmemiş.
Ömer Uçar imzalı ‘Kartal Kanadını Açtığında’, savaşın bu karanlık yüzünü anlatan bir roman. Bir ilk roman olarak da edebiyat dünyasına güçlü bir giriş... Yazarın ‘Savaşlar olmasın diye...’ notuyla başladığı ‘Kartal Kanadını Açtığında’, Osmanlı’nın yıkılış sürecinde, ülkenin dört yanındaki savaş meydanlarını odağına alıyor.
Romanın ana karakteri Süleyman. Malatya’ya bağlı Mavrato isimli dağlık köyden... Henüz beş yaşındayken bir hıdrellez şenliğinde Melek’i görüyor, o an ona vuruluyor. Çocukluğunda köklenen bu aşk, Süleyman’la büyüyor ama Melek bu aşka karşılık vermiyor. O yıllarda köyde ve civarında Türk, Kürt, Ermeni, Asuri, Rum hep birlikte yaşıyorlar.
Melek’i sevdiği gibi köyünü de tutkuyla seviyor Süleyman. Camide Hoca Efendi cenneti anlattıkça cennet kahramanımızın kafasında Mavrato olarak şekilleniyor. Melek, Süleyman’ın aşkını 14 yıl sonra kabulleniyor, evleniyorlar. Ama mutluluk çok sürmüyor...
CENNETTEN SAVAŞ MEYDANLARINA...
1912 yılının güz aylarında, 20 yaşına gelenler askere alınıyor. Süleyman’a kura çıkıyor; Dersaadet’e, yani İstanbul’a... Ancak acemiliğini bile yapamadan Çatalca Müdafaa Hattı cephesine gönderiliyor. Sırbistan, Karadağ, Bulgaristan ve Yunanistan Osmanlı’ya savaş açmış. Süleyman’ın Melek ve Mavrato aşkıyla dolu, tarlalarda ve dağlarda geçen hayatı bundan sonra savaş meydanlarında ilerleyecek...
Ve Dünya Harbi başlıyor... Osmanlı, Almanya’yla müttefik. Savaşa gidenler yokluğun, açlığın, hastalıkların ortasında bir ölüm kalım mücadelesinin içinde. Bir cephede savaş bitmeden başka yerde çatışmalar patlak veriyor.
Gelibolu’da ‘cihan yangını’nı yaşıyor Süleyman, Kanlı Sırt’ta ölülerle koyun koyuna, salgınla ve düşmanla boğuşuyor, Kafkas Cephesi’nde açlıkla, soğukla ve silahlarla mücadele ediyor. 1917 güzünde bu dehşete daha fazla dayanamıyor, İzolu’dan firar ediyor. Mavrato’ya dönüyor ama orası da artık bir ‘yıkık cennet’... Ermeniler sürülmüş, yollar ölülerle, insan kemikleriyle dolmuş. Köyün rengi, neşesi, umudu kalmamış.
Süleyman savaşın kendisindeki izleriyle mücadele ederken yeniden orduya katılmaya mecbur kalıyor. Süleyman tüm umudunu, kalan insanlığını Melek’te bırakıp bu kez Halep’te cepheye giriyor... 1918 yaz sonunda Kafr Kasım’da İngiliz cephesine ve Arap çetelerine karşı yokluklarla dolu bu savaş kazanılamıyor. Tek hayali köyünde sevdiğiyle yaşlanmak olan Süleyman, son kez hayatta kalma mücadelesi veriyor.
Hayatı sevgi üzerinde şekillenen Süleyman savaşta insanlığı sorguluyor, savaşın onu değiştirmemesi için direniyor. “Bu dünyanın harbi biter mi? Benim anladığım, harp artık harbi çıkaran bütün devlerden daha büyük ve daha kuvvetli” dediğinde artık umudunun da insanlığa ve barış olacağına dair inancının da tükenişine okuru aynı çaresizlikle dahil ediyor.
Hikâyeyi yedi yılı cephelerde geçen Süleyman’ın ağzından yazan Uçar, savaş karşıtı metnini dilin, edebiyatın estetik sınırları içinde, propagandasız, tarih ile kurgunun harmanlandığı bir hikâye işleyerek oluşturuyor. Kendi ‘köy dili’ kuralları eşliğinde başarılı bir dil kullanımıyla romanın üslubunu da belirliyor.
Romanda bahsi geçen tüm cephelerde bulunmuş Mustafa oğlu Süleyman’ın gerçek yaşamöyküsünden esinlenen eser, yoğun bir tarih araştırmasıyla şekillenmiş. O savaşlara katılan askerlerin hatırat ve mektupları tüm karakterlere can olmuş. Yazar, eserini bir ‘hatırat arkeolojisi’ olarak adlandırıyor.
Ömer Uçar’ın titizlikle kaleme aldığı ‘Kartal Kanadını Açtığında’ hem iyi bir edebi eser hem de iyi bir tarih anlatısı okumak isteyen okurunu bekliyor.
KARTAL KANADINI AÇTIĞINDA
Ömer Uçar
Doğan Kitap, 2022
640 sayfa.