Güncelleme Tarihi:
Berlin Duvarı’nın yıkılmasının ardından, Almanya’da özgürleşmenin her alanda hissedildiği bir dönemde, Sacha Waltz ve Jochen Sandig, ‘Sasha Waltz & Guests’ isimli dans topluluğunu kurdular. Kısa süre sonra bu birliktelik, Berlin Mitte’de dans ve tiyatronun özgürce üretildiği Sophienæle adlı mekânı doğurdu. Waltz, bir röportajında bu dönemi; “Kariyerlerimizin ilk aşamasında hayal güçlerimizi aşan dünya çapında turneler gerçekleştirerek uluslararası işbirliklerine imza attık” sözleriyle anlatıyor. Sasha, 1999’da Schaubühne Berlin’in sanat yönetmenliğini üstlendiğinde Jochen Sandig yine dramaturg ve eş yönetmen olarak Waltz’ın yanında yer alıyor. 2006’da ikili, kariyer yollarını ayırıyor. Waltz, Sasha Waltz & Guests Dans Topluluğu’na dönerken, Sandig sanatta özgür karşılaşmalara alan sağlayan, Berlin’in kültür sanat hayatında önemli bir role sahip Radialsysteme V isimli sanat merkezini kuruyor. ‘Human Requiem’ adlı eserini de ilk bu mekân için tasarlıyor.
İZLEYİCİ VE SANATÇI İÇ İÇE
Johannes Brahms’ın ‘German Requiem’inin sahne uyarlaması olan ‘Human Requiem’de Sandig ve Waltz ilk kez rolleri değişiyor. Bu kez Waltz, arka planda destekçi ve dramaturg olarak yer alıyor. Küçük yaşta babası vesilesiyle Brahms’ın eseriyle tanışan Sandig, “Requiem’i ilk kez canlı dinlediğimde yaşadığım derin müzikal deneyimden çok etkilendim; fakat ilerleyen yıllarda izlediğim farklı performanslarda, bir izleyiciden öte, hep koroya daha yakın, verilen mesajın tam ortasında olmayı arzu ettim” diyor. Sanatçı eserin ana mesajını “Ölümle yüzleşerek yaşamın kutsanması” olarak tanımlıyor, “Ölümün tabulaştırıldığı dünyamızda Requiem’in müziği bizim bu konuyla başa çıkmamızda yardımcı oluyor” diye ekliyor.
Senfonik orkestra yerine dört el piyanoyla yorumlanan eserin izleyicide samimiyet uyandırdığına inanan Sandig, izleyiciyi sahnede iki piyanist, 65 kişilik koro ve iki solistle baş başa bırakıyor; süreci ise “Aslında ben koroya fikri sundum. Konsepti şef Simon Halsey ile titiz bir çalışmanın sonucunda oluşturduk” sözleriyle özetliyor. Müziğin akış ve icrasına uygun bir şekilde koro ve dansçıların hem hareketlerini hem de hareketliliğini birlikte belirliyorlar. Girişte kimin sanatçı kimin seyirci olduğu belli değil. Ancak eserin icrası sırasında ikisi birbirinden yavaşça sıyrılıyor. Sahnede yer alan izleyiciler icracıların seslerini, hareketlerini ve hatta nefeslerini tam diplerinde hissediyorlar. Müziğin etkisi insanın içine işliyor.
İnsanların tepkilerine inanamadığını belirten Sandig, bir performans sonrası yaşlı bir izleyicinin koristlerden birine yaklaşarak “Ben yaşlıyım ve öleceğimi biliyorum, bundan hep korktum; ama bugün sizi dinlediğimde cennette gibi hissettim kendimi. Sizler de meleklerdiniz... Bu konserde ölüm korkusunu yendim sanki!” dediğini anlatıyor şaşkınlıkla.
Performans esnasında sahnede yer alan izleyiciler; icracıların ses, hareket ve hatta nefeslerini bile çok yakından hissediyor.
94 YILDIR YENİYİ DENİYOR
Brahms beste yapmayı kutsal bir iş olarak görür. Kafasında oluşan fikirler üzerine düşünür, her nota ile teker teker uğraşır. Yazdığı eserlerin birçoğunu da beğenmeyip yaktığı söylenir. Eski ustaların müziğine büyük hayranlık duyan Brahms’ın eserleri Bach, Mozart ve Beethoven’in yapıtlarının devamı niteliğindedir. 1876 yılında annesinin ölümünün ardından bestelediği ‘German (Alman) Requiem’in birçok bölümü Schumann, Beethoven ve Bach’ın eserlerini çağrıştırmaktadır. Mozart veya Berlioz gibi Latin Katolik metinler kullanmak yerine Luteren İncil metinlerini seçen; çağdaşları tarafından İsa’ya herhangi bir referans vermediği için de eleştirilen Brahms, ölümü değil yaşamı kutsadığı başyapıtını ‘German’ yerine ‘Human Requiem’ olarak adlandırmayı arzu etmişti.
Sandig de Brahms’ın etkisiyle, yapıtına ‘Human Requiem’ adını veriyor. Eserin konseptini yaratırken izleyicilerin Brahms’ı en derinden anlamasını amaçladığını özellikle vurguluyor. İlk kez 2012 yılında, Berlin Radyo Korosu ile sahnelenen ‘Human Requiem’in, tüm dünyada büyük övgüler topladığını da belirtmeliyiz. Üç Grammy ödülü, dokuz ECHO Klasik ve Diapason d’or gibi birçok prestijli ödülün sahibi Berlin Radyo Korosu, kurulduğu günden bu yana tam 94 yıldır, yeni şeyler denemekten hiç vazgeçmiyor.
‘Human Requiem’, 28 ve 29 Haziran saat 21.00’de 47. İstanbul Müzik Festivali kapsamında Zorlu PSM’de.