Böyle şeyler yalnızca filmlerde mi olur?

Bir sürü engeli aşarak kavuşan aşıkların mutlu ifadeleriyle biten filmlerin tatlı bir şarkıyla akan jeneriğini izlerken, “Peki sonra?” diye düşünenlerden misiniz siz de? “Ne kadar sürecek bu mutluluk? Sonsuza kadar mutlu mesut yaşayacak değiller ya?” diyenlerden. Böyle şeylerin yalnızca filmlerde olacağını düşünen, en büyük aşkların bile ancak şiirlerde ve destanlarda gücünü ve etkisini hiç yitirmeden devam edeceğine inananların sayısı epey bir yüksek olmalı. Çünkü büyürken duydukları, gördükleri ve başkaları tarafından onlara “hayatın gerçekleri” olarak belletilen bütün başarısızlıklarla tekrar tekrar uzaklaştırıldığımız, mümkün olduğuna dair inancımızın sulanmayarak soldurulduğu bir “düş” sonsuz mutluluk.
Tabii Bruce H. Lipton’ın “Balayı Etkisi” kitabıyla henüz karşılaşmadıysanız. Bruce H. Lipton, hücre biyolojisi alanındaki çalışmalarıyla bilim dünyasında önemli bir yer edinen ve ardından bilimsel çalışmalarından öğrendiklerini insanın manevi dünyasına dair gözlemleriyle birleştiren saygın bir bilim adamı. Daha önce “İnancın Biyolojisi” kitabıyla genetik determinizmin çelişkilerini ve inancın mucizevi etkisini herkesin anlayabileceği basit bir anlatımla gözler önüne seren yazar, Beyaz Baykuş Yayınları tarafından dilimize kazandırılan “Balayı Etkisi” kitabında ise bu kez daha ziyade romantik ilişkiler ve bu ilişkilerde mutluluğun sürdürülebilirliği konularına odaklanıyor.
Her ne kadar kitabın odağında romantik ilişkiler yer alıyormuş gibi görünse de yazar yalnızca aşk ve seks üzerine değil; genel manada insanlar arasında kurulabilecek her türlü bağa değiniyor ve kuantum fiziği, biyoloji ve psikoloji gibi temel bilimleri kullanarak okurun ufkunu açacak, dünyaya bakışını kökten değiştirebilecek güçlü argümanlar sunuyor. Kitabı okur nezdinde etkileyici ve inanılır kılan şey yalnızca bu bilimsel temel değil. Nihayetinde, Lipton’ın da kitap boyunca ısrarla belirttiği gibi insanın pek çok davranışının ardında bir bağ kurma arzusu yatıyor ve bir okurun, okuduğu materyalle bağ kurmasını sağlayan şey çoğu zaman anlatılan şeylerin doğruluğu ve bilimselliği değil, anlatımın samimiyeti ve inandırıcılığı. Bu noktada Bruce Lipton kitap boyunca anlaşılır ve yer yer mizahi bir dille aktardığı bilimsel verilerin arasına kişisel yaşamına dair pek çok detayı da samimiyetle ve hatta korkusuzca yerleştirerek okunması, anlaşılması ve bağ kurulması kolay bir metin çıkarıyor ortaya.

Kitabın giriş bölümünde amacını “Sizi, istediğinizi söylediğiniz ilişkiyi yaratmaktan alıkoyan şeyin neden sizin hormonlarınız, nörokimyasallarınız, genleriniz ya da ideal-olmayan yetiştirilme tarzınız olmadığını açıklayacağım. Bu özel, sevgi dolu ilişkileri yaşamanızı engelleyen şey sizin inançlarınızdır. İnançlarınızı değiştirin, ilişkilerinizi değiştirin,” cümleleriyle açıklayan Lipton, “Kişisel gelişim kitapları ve terapiler genelde fikir verir ama gerçek bir değişim sağlamaz, onlar ilişkilerde görev başında olan dört zihinden ikisiyle ilgilenir,” uyarısıyla okura bir insanı değiştirebilecek gücün ancak kendi içinden geldiğini de bir kez daha hatırlatıyor. Dört zihin meselesi ise yazarın başlı başına bir bölüm ayırdığı kilit kavramlardan biri.
Mutlu ve sevgi dolu ilişkiler kurmak ve bunu sürdürmek için kuantum fiziğinin (iyi titreşimler), biyokimyanın (aşk iksirleri) ve psikolojinin (bilinç ve bilinçaltı) etkisini yetkin ve kolay okunur bir üslupla ele alan kitabın sonunda Balayı Etkisi’ni sürdürebilmek için gerekli adımları hatırlatan bir kontrol listesi ile sinematerapide izlenebilecek filmler de yer alıyor.
Belki de hayatımızı bir filmin son sekansı gibi yaşamak mümkündür. Bruce H. Lipton, “Balayı Etkisi”nde bunun için bir yol haritası çıkarıyor bize. Oldukça cezbedici görünen bu yolculuğa çıkma ve sonunda ne olduğunu görme kararıysa bize kalmış.

Balayı Etkisi
Bruce H. Lipton
Çeviren: Merve Duygun
Beyaz Baykuş Yayınları
192 sayfa.