Güncelleme Tarihi:
Niye çoğul yazdım başlığı bilmiyorum, onu okurken kendimi birden, bir kişiden fazlaymışım gibi hissettiğim için mi? Yani Roberto Bolano’nun romanlarını, öykülerini -öyle çok, öyle cömert, öyle zengin ki- okumaya tek kişi yetmiyormuş da bir kolektif olarak okuyormuşuz duygusu baskın olduğu için mi? Yoksa onu okurken çoğalmaya başladığımız için mi? Belki de abartmaya gerek yoktur, Bolano’yu da benim kadar, benden fazla seven pek çok okur vardır, öyleyse Bolanoseverler adına son kitabı ‘Katlanılmaz Sığırtmaç’ın (Çeviri: Seda Ersavcı, Can Yayınları) Türkçede yayımlanması şerefine ben söz alayım ve ortak duygumuzu paylaşayım istediğim içindir. Her kitabı için yazabilirim bu cümleyi, fakat şimdi ölümünden haftalar önce yayımcısına teslim ettiği ve 2003’teki gidişinden sonra yayımlanan ilk öyküler kitabı ‘Katlanılmaz Sığırtmaç’ için yazacakmışım meğer!
Bolano’yu öyle çok seviyoruz ki niye sevdiğimizi unutacak kadar! Eh böyle yazmak da pek fena sayılmazdı ama bu onca yazdığına aldırışsızlık, vefasızlık, hatta nankörlük olurdu! Olmasın! Türkçede yayımlanan dokuzuncu kitabı ‘Katlanılmaz Sığırtmaç’, önceki sekiz kitabını da okudum, hatta Roberto Arlt’ın, bu 42 yaşında göçmüş Alman asıllı çılgın Arjantinlinin ‘Yedi Deliler’ ya da ‘Yedi Deli Adam’ diye çevrilen kitabını da anarak, ikisine dair başladığım yazı bilgisayarımın çökmesiyle göçtü gitti!
İkisini birlikte anmam hiç boşuna değilmiş meğer, Onetti’den Cortazar’a ve adamımız Bolano’ya değin, İspanyolcanın görkemli kalemleri de Arlt karşısında büyülenmişler zaten. Hepsini severiz. Her şey Buenos Aires için ya da Orhan Veli’nin dediği gibi, “Beni bu güzel havalar mahvetti!” Saliha Nilüfer’den ‘Los Lanzamallas’ı, yani ‘Yedi Deli Adam’ın devamı ‘Alev Makinesi’ni çevirmesini de bekliyoruz.
BEŞ BENZEMEZ ŞAŞIRTMACALAR...
‘Katlanılmaz Sığırtmaç’ da Bolano’nun önceki yapıtları gibi beş benzemez olarak nitelenebilecek şaşırtmacalar, oyunlar, sürprizlerle dopdolu bir öyküler kitabı. Onun öykülerinin/romanlarının bazılarını okurken aklıma yine başka bir İspanyolca yazan Enrique Vila-Matas gelir. Onun edebiyat karakterleri, roman kahramanları ve yazarlardan yola çıkarak yazdığı kitaplardaki yolculuğa bir başka yerden Bolano ile katılırım.
Bu arada itiraf etmeliyim ki bu yazıyı da yolculuğun tam ortasında yazıyorum, kitabı okuyup bitirmiş, sonra şimdi de yazayım diye bilgisayarın başına oturmuş değilim. Belki heyecanımdan da anlaşılıyordur, sıcağı sıcağına yazıyorum, henüz sözcükler taptaze, cümleler sıcacık ve sayfalar çok fazla uzaklaşmamışken! Uzaklaşmaz da! Niyesine gelince Bolano’yu kalbimle de okuyorum da ondan! Böyle bir arkadaşım var diye! Verdiği duygu tam da bu, arkadaşlık, tanış olmak.
İçinde şiir geçmeyen aşk yoktur diye bir söz hatırlıyorum. Bolano’ya gelince, içinde şiir geçmeyen, hatta bir o kadar da şair geçmeyen, romanı yoktur, öyküsü de! Acaba öyle çok sevdiğimiz Bolano için bir sevme nedenim de bu olmasın! Yok bu olsun! Kitabın adını unuttum, sanırım ‘2666’ydı (çev: Zeynep Heyzen Ateş, Can Yayınları), orada anlattığı şairlerden yola çıkarak ‘Roberto Bolano’nun Şairleriyiz!’ diye bir şiir yazmışlığım bile vardır, ki tam da “bu daha başlangıç” dediğimiz türden!
Bunca çok sevmeme sebep, çok büyük bir romancı olduğu için mi, değil, ‘roman sanatı’nın hakkını klasik anlamda tam olarak verdiğinden de emin değilim, ayrıca anlattıkları çok evrensel olduğu, hepimizi ilgilendirdiği için hiç değil, çünkü öyle değil, gayet şahsi nedenlerle de sevilmez mi bir kitap, benimki biraz da öyle, tesadüfen okudum, ‘tesadüfi’ bir yazarla karşı karşıya olduğumu anladım, bu tesadüfün sürmesini diledim, ‘Katlanılmaz Sığırtmaç’ tesadüfte süreklilik kuramının diyelim, son nadide parçası, terekeden çıkacakları dört gözle bekliyorum.
Yazının başlığı da anlaşılacağı gibi Julio Cortazar’ın şahane ‘Glenda’ya Öyle Tutkunuz ki’ öyküsünden esinlendi. O öyküdeki sinefillerin Glenda adındaki aktrise olan tutkuları neyse, bu satırların yazarının Bolano’ya tutkusu da öyle. Arkadaş olup beraber gezmek, kafa çekmek isterdim, romanlarından ve öykülerinden edindiğim his tastamam öyle.
Bu arada ‘Katlanılmaz Sığırtmaç’tan söz etmediğimi sanmayın, bu yeni mücevher de şairler, yazarlarla dolu, özellikle ‘Alvaro Rousselot’nun Seyahati’ adlı uzun öykü müthiş. En güzeli de Bolano’nun en sevdiğim his olan “Ben de böyle yazmak isterim” hissini uyandırması!