Güncelleme Tarihi:
Ahmet Mithat Efendi’nin ‘Avrupa’da Bir Cevelan’ (1889) ile ‘Seyyadane Bir Cevelan’ (1891) başlıklı gezi kitaplarının adlarını hatırlatan bir kitap ‘Türk Boheminde Bir Cevelan (1870-1980)’. Timour Muhidine’in kitabını Türkçeye Habil Sağlam çevirmiş (Kırmızı Kedi Yayınları).
Ahmet Mithat 1889’da Oryantalistler Kongresi’ne katılmak için Stockholm’e gitmekle kalmaz, uzun ve renkli bir yolculuk yapar, yazarın renkli dilini de katarsanız, ortaya Evliya Çelebi’nin izinden giden bir yazarın seyahatnamesi çıkar. Anlattığı pek çok Avrupa kenti içinde de doğal olarak en çok Paris öne çıkar. Muhidine’in kitabı da Türk bohemi için Paris’in bir yansıması olan ya da öyle düşlenen Pera üzerine odaklanır.
110 yılı kapsayan bu dönemin ardından, son 20-30 yılda Beyoğlu ya da Pera kimlik değişimine uğrayarak bir kırılma yaşadı ama bir hafıza mekânı, yeniden kazanılabilir bir alan olarak hep gündemde.
Muhidine de 40 yıllık bir tutku olarak yaşattığı İstanbul’un ya da Boğaz’ın ‘sol yaka’sı olan Pera’nın hikâyesini, içinde yaşayan birinin değil, ancak onu tutkuyla seven ve hep özleyen birinin görebileceği bir genişlikte, hissedebileceği derinlikte ve bir yüzyılı aşan bir süreçte anlatıyor. Türkiye’nin aydınlarına, entelektüellerine, bohemlerine de bir bakıma “Anlattığım senin hikâyendir” diyor. ‘Kelimeler şehri’ İstanbul’a da layıkınca davranıyor ve şehrin anlamlarını araştırıyor. Tam da Paris-Pera deyince akla ilk gelen adlardan Attilâ İlhan’ın dizesindeki gibi, “Bu şehir o eski İstanbul mudur?”
İstanbul, çokşehir: Donmuş şehir, mahcup şehir, palimpsest şehir, kozmopolit şehir, hayalet şehir. Kesif şehir bir de. Keşfettiğini sandıkça insanı yanıltan ve bu yüzden olmalı, bitmeyen şehir. Başka bir özelliği, nitelemesi olmasa bile yalnızca gecesinin ve gündüzünün bambaşkalığına bakarak gündüzşehir-geceşehir olarak da düşünülecek iki şehir.
Pera var bir de, öteşehir. Bir anlamıyla da ötekinin şehri. Muhidine, bu ötenin ışığı altında bohemi gün yüzüne çıkarıyor: Hemen tümü de Pera’ya ‘Fransız kalmayan’ isimler bunlar. Kimi Fransa’da da yaşamış, kimi Frankofon, kiminin düşlerinde yaşıyor Paris. Ve hemen hepsi de Fransız edebiyatının yapıtlarıyla tanışmış, onlardan etkilenmiş adlar. Yahya Kemal’den Cahit Sıtkı’ya, Oktay Rifat’tan Sait Faik’e, Özdemir İnce’ye.
Muhidine’nin ‘cevelan’ı, gezmesi Ahmet Mithat Efendi’ninki gibi bir defaya mahsus değil. İzlenimlerden de oluşmuyor. Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Fransız kültürüyle, edebiyatı ve şiiriyle, felsefesiyle yaşayageldiğimiz serüvenin öne çıkan adları da bu bağlamda değerlendiriliyor: Tahsin Yücel, Enis Batur, Nedim Gürsel, Demir Özlü, Ferit Edgü, Selim İleri...
Hiç akla gelmeyen adlar da var, Neyzen Tevfik: “1930-1940’lı yıllarda bu alla turca bohem fikrini en iyi tecessüm ettiren şair” olarak niteliyor onu Timour Muhidine ve bohemin Bektaşilik ve Kalenderilikle ilişkisine dek gidiyor.
Pera gibi renkli değil, çokrenkli bir bölgenin kitabı da böyle olur diye düşünüyorum okurken. Çokkişili, çokkitaplı, çoksürprizli. Dergiler, tarihler, Pera’ya yansıyan Paris, onun yazarları, Pera ve İstanbul üzerine yazdıkları, etkileri, karşılaştırmalar, kopuşlar, dönüşümler, mekânlar derken; tarihte, coğrafyada, şehirde, şiirde çokşairli, çokyazarlı baş döndürücü bir yolculuğa çıkıyorsunuz. Keşke İlhan Berk de okuyabilseydi bu kitabı, Galata ve Pera’sına da yepyeni esin kaynağı olurdu.
Öte yandan insanı acıyla gülümseten ‘gelişmeler’e de rastlamak mümkün kitapta. ‘Simgesel bir sokak: Asmalımescit’ sokağının 1930’lardaki müdavimlerinden Necip Fazıl, İslamcı olduktan sonra bohemlere yüklenecek, “tehlike habercisi miskin cücelerin kurduğu panayır” diyecektir!
Pera diyorum ama aslında kitabın adı gibi tam da ‘Türk Boheminde Bir Cevelan’ bu ve Ankara’ya da uğruyor yolu. Bir ‘Yeni Şehir’ olarak Ankara, Varlık dergisi, Yeni a.
Timour Muhidine bir ‘Pera Ansiklopedisi’ yazmış bence, ‘Bohem Sözlüğü’ de bu ansiklopedinin eki. 1990’lara dek içinde Cihat Burak, Ece Ayhan, Komet gibi adlarla sürdüğünün tanığıyım Pera boheminin. Sonrası yazarın da son cümlede dediği gibi: “20. yüzyılın edebiyat başkenti eski Beyoğlu artık sizlere ömür.”