Güncelleme Tarihi:
Entelektüel tarihin ayırıcı özelliğini göstermek için bir karşılaştırma faydalı olabilir bize. Sözgelimi siyasal tarih ile entelektüel tarih arasındaki en önemli ayrım, birincisinin bir devlet bütünlüğü etrafındaki toplanmanın tarihini, dolayısıyla onu diğer devlet bütünlerinden ayıran diyalektiği dile getirmesinde ortaya çıkarken, ikincisinin, yani entelektüel tarihin; bir siyasal bütünün, kendisinden önceki siyasal bütünden devraldığı düşünsel birikimi, kendisiyle aynı dönemde ortaya çıkmış karşıt siyasal bütünlerle paylaşımını ve kendisinden sonraki bütünlere bu birikimi devretmesini dile getirir. Entelektüel tarih, bir ulusal tarih değil, bir dünya tarihidir; bir olaylar, yani pratik olanın tarihi değil, ruhani, tinsel, yani teorik olanın tarihidir. (Bu ayrım, biraz Hegelci bir yorum olarak görülebilir ama ben bunun poetik bir yorum olduğu kanısındayım. Kolaylaştırmak için şu argümanlar belki ufuk açıcı olabilir: Şiir, ulusal değildir. Şiirin tarihi, tinin dünyevi tarihidir.)
‘Bizans’ın Entelektüel Tarihi’ tam da bu ayrım nedeniyle, Bizans’ın siyasal tarihi çalışmalarından çok daha önemli bir kitap. Sadece bir çalışmanın yekûnunu dile getirmesi bakımından değil, aynı zamanda bir tür olması bakımından önemlidir. Kitabın editörleri Anthony Kaldellis ile Niketas Siniossoglou’nun altını çizdikleri üzere, Bizans’taki entelektüel çalışmalar, tarihsel ilgi bakımından oldukça yeni. Bu bakış tarzı ilk defa 1979 yılında dile getirilmiş. ‘Bizans’ın Entelektüel Tarihi’, bu alanda yapılmış çalışmalardan bir seçme makaleler toplamı. Bu makaleler, Bizans’taki edebiyat eleştirisine, sanat kuramlarına, hukuk düşüncesine, tıbbi düşünce ve uygulamasına, kitaplara, felsefi düşünceye ve teolojik çalışmalara odaklanıyor.
Ama daha önemli katkı şurada: Batı felsefesi, geç antikçağdan, sözgelimi Stoa’dan, Platinos’tan Rönesans’a sıçrar; arada devasa bir zamansal boşluk vardır. Daha ilginci, İslam felsefesinin, bu zamansal boşluğun ortasında, ortaya çıkışının bağlantılarının tarihi henüz üzerinde çalışılmamış bir alan olarak durmaktadır. İslam felsefesi burada, geç antikçağ ile bağlantısının ne olduğu doldurulmamış bir tarihsel ada gibi durmaktadır. ‘Bizans’ın Entelektüel Tarihi’nin en önemli katkılarından biri bence burada. Bu bakımdan kitaptaki ‘Arap Dünyasıyla Entelektüel Alışverişler’ makalesi oldukça önemli.
Daha önemli bir sorun, Batı düşüncesini Antik Yunan’la başlatan geleneğin oluşturduğu entelektüel tarih çalışmalarının, Antik Yakındoğu hakkındaki yetersizliğidir. Mevcut yaklaşım, Antik Pers’te entelektüel faaliyetin olmadığını varsayıyor gibidir. Antik Pers’teki entelektüel faaliyetin unutulması ya da yok sayılması, İslam filozoflarının değil ama Zerdüştlüğü göz ardı etmek isteyen İslam siyasetinin ya da ulemasının işine gelmiş gibidir. ‘Bizans’ın Entelektüel Tarihi’nde, bir kısmı bir araya getirilmiş olan çalışmalardaki yaklaşımın, bu soruna da yeni bir kapı açacağı kanısındayım. Bir entelektüel kapı daha açılacak gibi görünüyor, Ermeni entelektüel ve felsefi geleneklerinin ne olduğu meselesi...
Batı Roma İmparatorluğu Latincenin tarihini dile getirir, Doğu Roma İmparatorluğu Yunancanın tarihini. Batı düşüncesi, Antik Yunancanın tarihini, didaktik bakımdan geç antikçağ ile birlikte kapatır. ‘Bizans’ın Entelektüel Tarihi’, Antik Yunan felsefe klasiklerinin Bizans’ta muhafaza edilmiş olmasını tekrar gündeme getiriyor.
‘Bizans’ın Entelektüel Tarihi’nin önemli bir kısmı, Antik Yunan felsefi düşüncesinin Bizans’taki devamlılığı konusuna ayrılmış. Burada dikkati çeken husus, metafiziğin Bizans’ta unutulmuş olmasıdır. Metafizik, üzerinde durulmamış ya da teoloji onun yerini almıştır. Metafiziğin hatırlanması için İbn Rüşt’ün gelmesi gerekecektir.