Güncelleme Tarihi:
Elif Şafak, “Küçümen Tanrılarız biz, yani kâğıt üzerinde, kitap arasında. Hayatlar çizer, karakterler yaratırız, öyle zannederiz” diye başlıyor içini döktüğü sayfalara...
Biraz yazarlık hallerinden bahsediyor. Yazarlığın herkesçe sevilmek isteyen, sevgiye muhtaç insanların yapacağı bir iş olmadığını söylüyor. Sevilmemeyi göze almanın yazarlığın fıtratında olduğunun altını çizmek ister gibi diziyor kelimelerini... Ve bir itirafı var: “Bunların hepsini zaman içinde gördüm, kabullendim.”
Bunca zamandır onlarca kitabını okuduğumuz yazar, aslında bizi yazılarıyla kendi dünyasına götürüyor. Kapıyı tam açmıyor belki ama anahtar deliğinden bakmamıza da izin veriyor. Kelimelerin aşkına şahitlik ettiriyor. “Öyle seveceksin ki kelimeleri; sana yetecekler” diyen Cemil Meriç’e selam çakıyor. Ama bir yandan da, “Aynı zamanda öyle seveceksin ki kelimeleri, katiyen yetmeyecekler” deyiveriyor: Harflerle dans edecek, raks edeceksin, meşk edeceksin. Etinden et ekleyecek, ruhundan üfleyeceksin; sırf yetmedikleri için, alfabeye yeni bir harf ekleyebilmek için. Kendini anlatamadığın, meramını aktaramadığın, dil ile düş arasındaki o iki harflik açığı bir türlü kapatamadığın için…”
Kitapta altını çizerek okuduğum bölüm; ‘Kendi tüylerini yolan kuşlar’ başlığıyla yayımlanan oldu. Kendimi yazarla aynı frekansta hissettiğim yer belki de... O kadar iyi bir tarif ki, bu kuşların hiçbir kategoriye sığmadıkları, doğru dürüst anlaşılamadan hayatın ipliklerine tutundukları…
Ve KKKK…
Açılımını hemen söyleyelim: Kadınların Kendini Kanatma Kabiliyeti.
Biz kadınların ellerimizde uçları sivri cımbızlarla tek tek çıkarttığımız kusurlarımıza, eksiklerimize, yaralarımıza nasıl büyüteçle baktığımızı anlatan bu bölümde Elif Şafak, nasıl olup da kendimize bakıp, en önce ‘kabahatler’imizi gördüğümüzü anlatıyor.
Uzaktan sevmenin en güzel yanını hiç düşündünüz mü? Bu kitapta bunun cevabı/cevapları var. Roman okumanın beyninizi geliştirdiğini düşünenlerden misiniz? Araştırmalar, roman ve şiir okurken beynin gündelik hayatta kullanmadığı bölgelerini harekete geçirdiğini gösteriyormuş.
Peki ya ‘insan değişir’ mi, yoksa “İnsan yedisinde neyse yetmişinde de o” mudur? Bu konuda kafanızda bir soru işareti varsa, üzerine düşünme fırsatı yaratabilir yazarın hikâyesi.
Epey ilgi çekici, samimi yazılar var ‘Sanma ki Yalnızsın’da. Ancak bir yere eleştiri notunu koymak zorundayım. ‘Kadınlar ne konuşmaktadır’ kısmı var ya, orada “Bebekler, çocuklar, kreş ve okul tercihleri, doğumlar, kıyafetler, alışverişler, dedikodu” cevabı veriliyor. Yazar, “Bazen hemcinslerimi tutup omuzlarından sarsmak istiyorum şefkatli bir sitemle. Biz neden on beş dakika aralıklarla başka konulara dalamıyoruz” diyor.
Kesinlikle bizim ‘kadınlar masasında’ artık bunlardan başka şeyler konuşuluyor. Hatta, sizin “Neden konuşmuyoruz” dediğiniz politikadan, finansal krizden, Suriye’de yönetimin değişip değişmeyeceğinden bahsediyoruz. Bu sözlerime ne cevap verileceğini biliyorum: “Siz gazeteci kadınlar bunu konuşuyorsunuz” denecektir. Hayır! Dünyayı değiştirecek tüm kadınlardan bahsediyorum ve bence inanın o masa artık hiç de hafife alınamayacak kadar kalabalık.
SANMA Kİ YALNIZSIN
Elif Şafak
Doğan Kitap, 2018
220 sayfa, 26 TL.