Güncelleme Tarihi:
Aristoteles, ‘Ruh Üzerine’de “Yaşamdan pay alan her doğal cisim bir varlıktır” der; yaşam derken de kastettiği, “Kendi kendine beslenme, büyüme ve bozulma” (Çev. Ö. Aygün-Y.G. Sev) durumunda olmadır. “Ruh, yaşama gücüne sahip doğal bir cismin birinci yetkinliğidir. Böyle bir cisim organik bir cisimdir. Bitkilerin kısımları bile gayet basit olsa da birer organdır. (...) İşi üremek ve besin kullanmak. Çünkü bir yaşayan için en doğal iş, kendi gibi bir başkasını üretmektir.”
Aristoteles’in varlık kavramı, şimdi bizim anladığımız gibi sadece insan veya Tanrı’nın varlığını değil, bitki ve hayvanın varlığını da kapsamaktadır. Aristoteles ruh kavramını da, ‘canlılık ilkesi’, yani yaşamın bütün canlılarda bulunmasını sağlayan güç anlamında kullanmaktadır; yani bitkinin ve hayvanın da bir ruhu vardır. Çünkü ruh, bir öz değil, bir yetkinlik/etkinlik biçimidir. Aristoteles’in varlık kavramının içeriği ortaçağda, ruh kavramının içeriği de kartezyen modernitede değişir ve her iki kavram da bizim bugün yaygın olarak kullandığımız anlamlara bürünür.
Emanuele Coccia, Türkçede yeni yayımlanan ‘Bitkilerin Yaşamı - Bir Karışım Metafiziği’ adlı kitabında, üniversite/uzmanlaşma kavramı üzerinden ortaçağa sert bir eleştiri getirir. Ortaçağda başlayan bu uzmanlaşma fikrinin uzantısı olarak, insan olmayan canlıların dünyasıyla ilgilenme ve konuşma hakkı (felsefeden) başka disiplinlere bırakılmıştır. Oysa felsefe, evrenle/ kozmosla ilgili bir soruyla başlar: “Evrenin arkhesi nedir?” İlk kırılma Sokrates’le gelir: “Ben, şehrin sınırları dışına çıkmayacağım ve insan ve etikle ilgileneceğim.”
Coccia’nın gözden geçirdiği ikinci kavram ise akıl ve tin kavramıdır. Bilindiği gibi tin ve akıl, Descartes’la birlikte, insanı diğer canlılardan ayırması anlamında antromorfik bir özellik kazanır. Burada akıl, artık kentli bir şeydir de: “Kentli insan kuşku duyan insandır” gibi; yani kuşku duyarak düşünmek modeli. Coccia, bu akıl/tin kavramını, tohum kavramı üzerinden yeniden tanımlıyor: “Bitkisel yaşam tüm akılsallığını tohumda gösterir: Belli bir gerçekliğin üretimi, biçimsel bir modele göre ve hiç hata olmadan meydana gelir.” Dünyayı tekil bir canlının oluşumu için hizmete alan akılsallıktır bu, diyor. “Tohum tanesi, metafizik bir mekândır.”
Biz, genelde insan ve diğer canlılar diye düşünürüz ya; Coccia, şöyle düşünüyor: bitkiler ve diğer canlılar, yani hayvanlar. Ona göre, bitkiler ile diğer canlılar arasındaki temel ayrım şurada: “Diğer canlıların” gelişimi cinsel olgunluğa vardıktan sonra durur; bitkiler ise “Gelişmeye, büyümeye ve hepsinden önemlisi daha önce yoksun oldukları veya koparıp attıkları yeni organları ve yeni vücut parçalarını oluşturmaya devam ederler”.
Coccia’yı, kendime yakın bulduğumu söylemeliyim. Kitabın bir yerinde şöyle bir tanımlama yapıyor Coccia: “Dünyayı derinlemesine algılamak, onun tarafından değiştirilecek, dönüştürülecek raddede onun sana nüfuz etmesi, dokunmasıdır.” (s. 120) Bu tanımlama, bizim ‘nazar’ dediğimiz durum aslında.
‘Bitkilerin Yaşamı’, üç teori üzerine kurulu bir kitap: Yaprak teorisi, Kök teorisi ve Çiçek teorisi; çok heyecanlı değil mi?
2019’da Türkiye’ye de gelen Emanuele Coccia, 2009’da Giorgio Agamben ile birlikte, bir antoloji hazırlamış. Kitabın adı ‘Angeli’, yani ‘Melekler’; alt başlığı ise ‘Ebraismo Cristianesimo Islam’... Angeli, Türkçeye kazandırılmalı bence.