BAHAR ÇUHADAR bahar.cuhadar@hurriyet.com.tr
Oluşturulma Tarihi: Şubat 09, 2018 12:48
Devlet Tiyatrosu’nun seyirciyi 30 senelik evli çiftin bir gecesine götüren oyunu ‘Yaşamak Denen Bu Zahmetli İş’te sahneyi, gerçekte ise 27 senedir hayatı paylaşan Ülkü Duru ve İştar Gökseven ile buluştuk. Oyunu ve hayatı birbirine katıp aşk ve evlilik üzerine sohbet ettik...
Evlilik müessesesi, uzun süreli beraberlikler ve en nihayetinde hayatın bizzat kendisi üzerine bir
oyun; Devlet Tiyatrosu’nda beşinci sezonuna giren ‘Yaşamak Denen Bu Zahmetli İş’. Otuz senedir evli olan Levina ve Yona’nın yatak odalarında bir geceye konuk oluyor; erkeğin, Levina’nın ‘hezeyanlarına’ tanıklık ederken öfkeleniyor, hüzünleniyor, yer yer de gülüyoruz. Bir noktada davetsiz misafir, yalnız bir erkek olan Gunkel de dahil oluyor bu tuhaf geceye. Hanoch Levin’i yazdığı, Kerem Ayan’ın yönettiği oyunda Levina Musa Uzunlar’a, Yona
Ülkü Duru’ya, Gunkel ise
İştar Gökseven’e emanet.
Ülkü Duru ve İştar Gökseven 27 senelik bir yol arkadaşlığı biriktirmiş, bunun 25 senesini evli olarak geçiren ama kendilerine sık söylendiği üzere “bilmeyenin evli olduklarını anlamayacağı” meslektaş bir çift. Birkaç sene öncesine kadar pek ortak iş yapmayan, ikisi de ustalıklarını defalarca kez ispatlamış olan çift; sahnede 30 senelik bir evliliği didikliyor şimdilerde. ‘Yaşamak Denen Bu Zahmetli İş’tekiyle kesişen evlilik sürelerini bahane ettik; Ülkü Duru ve İştar Gökseven ile ‘evlilik denen zahmetli işi’ biraz da biz deştik...
Oyundaki çiftle ilk karşılaşmanızda nasıl hissettiniz? Kendi ilişkinize bakıp bir bağlantı kurmuş muydunuz?Ülkü Duru: Hem kendimden hem çevremden hem yaşamdan bağlantı kurmuştum. Metnin ele alınış biçimi hoşuma gitti; dalga da geçiyordu. Bir yandan çok hüzünlü bir oyun ama biz Kerem (Ayan) ve Musa’yla (Uzunlar) çalışırken biraz daha öne çıkardık mizahi taraflarını. Fakat oyundan sonra gördüm ki sadece bizim yaşımızı ilgilendirmiyor bu mesele. Çok genç seyircilerimiz var; “Biz 30 yıl değil üç yılda bu hale geliyoruz” diyorlar. Ya da “Evlilik üstüne bir daha düşünelim, ilişkilerimizi sorgulayalım” diyenler de oluyor. Bizim yaşlarımızda olup “Tamamen bizi anlattınız, biz bu haldeyiz” ya da “Çok iyi oldu bu oyunu seyrettiğim, demek ki böyle davranmamak, bu hale getirmemek lazım” gibi yorumlar duyuyorum.
İştar Gökseven: Evlilik evrensel bir şey, oyunun esas damarı da bu. Otuz seneyi devirmiş çiftin yanına benim karakter Gunkel girdiği zaman... Yalnızlık başka bir şey. İnsanlar bir yaştan sonra “Aman çocuk okudu, evlendi, gitti. Biz seninle artık güzel güzel yaşayalım” derler ya. Adamın gözü dışarıda, gençliğini yaşamadıysa... O gençlikte yaşanırsa vardır, yaşanmazsa bir yerden sonra onu yaşayamazsınız. Ama şimdi bir de yalnız kalma durumu var. Biz gençken, evlenip ayrılmış çok arkadaşımız bizde kalırdı...
Ülkü Duru: Gunkel gibi çok arkadaşımız vardı. Gecenin bir yarısı ışığı görüp gelen.
Acaba yalnız insanlara da dışarıdan mutlu ve huzurlu bir yuva gibi mi görünüyor uzun süreli ilişki?Ülkü Duru: Kesinlikle, Gunkel’in çok güzel bir sözü var: “Benim kavga edebilecek kimsem bile yok” diyor.
Zaman içinde ilişki biçimlerimiz, hayat alışkanlıklarımız, ekonomik, ahlaki yapılar vs. her şey değişirken evlilik kurumu nasıl hâlâ ayakta sizce? Eleştirdiğimiz, hatta köhneleşmiş bir kurum evlilik ama evlenmeye devam ediyoruz... Ülkü Duru: Evet, çok ilginç. Aslında herkesin bir sevgiliye, eve geldiği zaman güvendiği biriyle birlikte olmaya, bir dosta ihtiyacı var. Yalnızlığı koruyabilmek ama yine de bir birliktelik sağlayabilmek lazım. İnsan bazen yalnız olmak da istiyor. Biz onu İştar ile iyi sağlayan bir çiftiz.
Tamam, çiftler birbirlerine alan açmalı, bu şekilde ilişki diri tutulabiliyor ama iki kişi arasındaki tutkuyu canlı tutmanın bir formülü var mı?Ülkü Duru: O iki kişinin illaki birbirinden hâlâ hoşlanıyor olması gerekli tabii. Bir arkadaşından hoşlanır gibi değil de cinsel olarak da hoşlanıyor olması gerekir. Bunun için bir formül var mı yok mu bilmiyorum.
İnsan 30 yıl boyunca aynı yastığa aynı tutkuyla baş koyabilir mi?Ülkü Duru: Biçimi değişir, tabii ki koyamaz.
İştar Gökseven: Ben mesela büyük konuşmuştum, “Bizim sektörden biriyle evlenmem” demiştim. Ama bu bir bakıma avantaj, çünkü o sektörde ne olduğunu çok iyi biliyorsun...
Ülkü Duru: Ben de öyle demiştim... Ama bunu çok güzel dengeleyebildik. Uzun yıllar birlikte çalışmadık. Son 10 yıldır birlikte çalışıyoruz. Ondan önce çok gençken tek bir dizide çalıştık. Birbirimizin iş alanlarına müdahale etmedik. Evde fikir alışverişi yaptık sadece. Ne ben onun setine, turnesine gittim, ne o benim... Hep kendimizi özgür hissettik; çünkü o sette başka bir dünya kuruluyor... Ama birlikte çalışmaya karar verdiğimizde bu çok zevkli bir hale geldi. Herhalde tecrübe ve yaşla ilgili. İkimiz de artık birbirimizin ne istediğini biliyoruz. Bize hep “Dışardan biri gelse onların karı-koca olduğunu anlamazsınız” derlerdi.
Hiç ayrılma noktasına gelmediniz mi? Boşayacağım seni tehditleri falan havada uçuşmadı mı hiç? İştar Gökseven: Yok. Ben belki de korkudan böyle bir şey dememiş olabilirim! (gülüyor)
Ülkü Duru: Kapıları vurup evden çıkmalar olurdu ama bir saat sonra döndüğümde ilk göz göze geldiğimiz anda güler barışırız.
Çocuk istemediniz mi hiç?Ülkü Duru: Çocuğumuz olduğunda biz istemedik, istediğimizde de olmadı. Çocuğumuza yapacağımız bütün fedakârlıkları, sanıyorum, çocuğumuz olmadığı için birbirimize veriyoruz. Gerçi bir sürü arkadaşımızın çocuğu elimizde büyüdü. Gençken arkadaşlarımızın çocukları bizde kalıp, sabaha karşı yanımıza yatarlardı. Ama tabii insan çocuğu olmayınca çocuklu olmak ne demek bilmiyor. İlişkimizin bu kadar keyifli gitmesinin nedeni çocuğumuzun olmaması da olabilir...
'KADIN DAHA TOPARLAYICI'Oyunda ilk yarı boyunca erkeğin hezeyanlarını izliyoruz. Sürekli kadını aşağılıyor. Esasında adam kendi varoluşsal sorunlarını yaşıyor ama sebebi karısında, evlilikte arıyor. Ülkü Duru: Kadının daha toparlayıcı olduğunu düşünüyorum. Oyunda da kadın adamın gitmemesi için her şeyi deniyor; önce bir yüceltiyor, sonra aşağılamaya başlıyor, sonra cinselliği denemeye çalışıyor. Belli ki aralarındaki cinsellik bitmiş, oradan acaba tekrar girebilir miyim... Sonra nostaljik bir şey yapıp “Gençliğimizde nasıl dans ederdik” falan diye ilişkilerinin güzel dönemlerini hatırlatarak toparlamaya çalışıyor. Aslında kadın oyunda gerçekleri gösteren cinsiyet. Diyor ki adama: “Dışarı gitsen ne olacak, senin kendinle sorunun var, benimle değil.” Ben evli olan ya da olmayan her kişinin kendini geliştirmesi ve yenilemesinden yanayım. Kişi yaşama tutunduğu sürece etrafındakilere de iyi enerji veriyor. Bizim İştar ile birlikteliğimizi bu kadar sürdürmemiz, oyundaki Levina ile Yona haline gelmememizin sebebi, her anlamda bir özen göstermedir.
Yaşamak Denen Bu Zahmetli İş Oyunla ilgili yazıma ‘Mutlu evlilik yoktur, katlanan kadın vardır’ diye başlık atmıştım. Katılır mısınız? Ülkü Duru: Kadın zaten her şeyi deniyor. Yoksa katlanmaz. Bir insan istemediği bir insana ancak çocuğu varsa katlanabilir. Yoksa da neden katlansın, bağlayan hiçbir şey yok. Çocuğun bir süre boyunca tek bildiği anne, baba ve aile ortamı. Ama bizden önceki jenerasyon gerçekten katlanıyordu. Kutsal evlilik bozulmamalıydı falan...
Evlilik kurumu asıl olarak kadını yıpratıyor. Oyunda durmadan söylenen adam ama kadını tüketen bir şeye dönüşür evlilikler çoğu kez. İştar Gökseven: Gunkel yanlarından ayrılmadan önce kadına bakıp “Dokunabilir miyim?” diyor. Adam “Ne amaçla?” diyor, “Beni idare edebilecek bir hatıram olsun” diyor. “Şuraya” diyor, “Orası yasak” diyor, Yona. Kocası kadının vücudunu dünyaya benzetip, “Oraları soğuk, buraları sıcak” diye onu aşağılıyor. “Yalnız bu bölgeye dokunamazsınız. Orası ekvator bölgesidir, sıcaktır” diyor. Gunkel de “Siz de bana bıraka bıraka Antarktika’yı bıraktınız” diyor. Yona da “O zaman gidin dergi karıştırın” diyor. Ama yine kadına sorulmuyor!
‘Yaşamak Denen Bu Zahmetli İş’ bu akşam ve yarın akşam 20.00’de Devlet Tiyatrosu Küçük Sahne’de izlenebilir.