Güncelleme Tarihi:
Kendi kulvarının çok heyecan verici iki müzisyenini hangi rüzgâr bir araya getirdi?
Erdem Helvacıoğlu: Yaklaşık dört sene önce prodüktör Joe Mardin’in vasıtası ile İstanbul’da tanıştık. Kısa bir süre sonra New York’a taşındım. New York’ta kendi stüdyomu kurduktan sonra 90’ların ünlü pop sanatçısı Gala gibi kadın vokalistler ile şarkı üretme ve çalışma şansına sahip oldum. Bu süreçte kadın şarkıcılar ile şarkı yazma, kaydetme, vokal prodüksiyonu konularında yeni fikirler ve anlayışlar geliştirdim, keşfettim. Daha sonra yaklaşık iki sene önce İstanbul’da olduğum bir dönemde Şirin’e bir e-mail attım ve “Beraber bir şeyler denemek ister misin?” diye sordum. Bir araya geldiğimizde de sanki senelerden beri beraber çalışıyormuşuz gibi hemen üretmeye başladık.
Ortak iş yapmaya karar verdikten sonra, ikinizin de çokkimlikli ve tür sınırlarını aşmış müzisyenler olduğunuzu düşününce, müziğinizin yönüne nasıl karar verdiniz? Şu bakımdan önemli aslında, o sınırsızlığın getirdiği olasılıklar bolluğu sizi tuzağa da düşürebilirdi.
Helvacıoğlu: Aklımda Şirin’in vokal aralığının en pes bölümü üzerinde çalışmak ve atmosferik bir parça yapma fikri vardı. Bir single yapmayı deneriz diye düşünürken, ilk çalıştığımız gün iki parça demosu üretebildiğimizi görünce ikimiz de bu doğal üretim sürecine ve hızına şaşırdık açıkçası. Sonraki gün, LP’de yer alacak olan ‘Wasteland’ adlı parça ortaya çıktı. Üzerinde hiç konuşmadan, çok doğal bir şekilde atmosferik dünyalar yaratabildiğimizi fark ettik. Bu da bizim ana yönümüzü belirlemiş oldu. Müziklerin ana yapılarının bilgisayarda üretileceği; Everything But the Girl, Oh Wonder, Sylvan Esso, Goldfrapp gibi sadece kadın vokal, erkek prodüktör ikilisinden oluşan bir duo olmaya karar verdik.
Siz kendinize sinematik pop duo dediniz, ama bir database oluşturduğumuzu varsayarsak, bu albüme ne diyoruz?
Helvacıoğlu: En genel tanımı ile elektronik pop diyebiliriz. Ama onun yanında indie pop, synth pop, dream pop, elektro rock, trip hop gibi türlerin farklı özelliklerini de içinde barındıran çok katmanlı bir müzik. Tüm bu özellikler rüya gibi bir atmosfer ve sinematik görsel çağrışımlar ile birleştiği için bize en uygun tanımın ‘Cinematic Pop’ olduğuna karar verdik.
Kayıt sürecine Şirin’in eğlenceli instagram hikâyeleri sayesinde az çok tanık olduk, bize bir çırpıda oldu bitti gibi geldi ama hiçbir şey olmasa lojistik bir sorun olabilirdi; biriniz Amerika’da, biriniz Türkiye’de, nasıl organize oldunuz?
Şirin Soysal: Erdem’in İstanbul’daki stüdyosunda çalışmaya başladık ve hemen çok hızlı bir üretim sürecine girdik. Başta aklımızda ne yapacağımızla ilgili pek bir fikir yoktu, duo olacağımızı da bilmiyorduk, şarkıları İngilizce yapacağımızı da. Tuhaf bir sinerji vardı, art arda parçalar çıkıyordu, durduramıyorduk adeta! Böyle olunca ilerletmeye karar verdik. Erdem New York’a döndüğünde mail üzerinden çalışmaya devam ettik. O bana yaptığı parçaları yolluyordu, ben de üzerlerine söz ve melodi yazıp kaydediyordum. Yaklaşık 20 parça yaptık. Bu anlamda aramızda mesafe olması avantaj bile sayılabilir çünkü üretirken bir araya gelmek için uğraşmıyoruz. Vokal kayıtları için iki kez New York’a gittim, son gidişimde 2019’da çıkacak olan LP’mizin parçalarını kaydettik. Bir sonraki gidişimde konser yapmayı hedefliyoruz.
Helvacıoğlu: Müziğin katmanlı hali çalışma biçimine yansıdı. İstanbul’da beraber üretmeye başladığımız parçaların aranjelerini New York’ta ilerlettim. Sonrasında tüm vokal kayıtları New York’taki stüdyomda yapıldı, Şirin Türkiye’ye döndükten sonra da ben parçaların final aranje ve mikslerini tamamladım. İki ayrı şehir ve ülke arasındaki iki stüdyoda üretilmiş ve tamamlanmış oldu tüm süreç.
Şirin, sen multikulti biri olsan da anadilin olmayan bir dilde söz yazmak başka bir deneyim. Bu nasıl bir ruh hali ve hazırlık gerektirdi?
Soysal: Erdem’le şarkı yazma süreci çok farklı oldu. Daha önce hep tek başıma, hatta enstrümansız yazarken, şimdi onun yaptığı altyapılar üzerine yazıyordum. Bu beni sınırlamaktan ziyade özgürleştirdi. İlk parça Türkçeydi fakat içimden İngilizce yazmak geliyordu, bunu açıkça söyledim. Bu bir riskti çünkü daha zorlu, daha fazla rekabet olan bir kulvara sokuyorsun kendini. Ama ikimiz de biraz deli olduğumuz için bu riski göze almaya karar verdik. Sonra gece gündüz notlar almaya başladım, taslaklar oluşturdum. ‘Ziyaret’ albümümde yazdığım, teatral havası olan İngilizce şarkılardan daha doğal bir üslup geliştirmeye özen gösterdim. Sonra, sözleri müziğin üstüne oturturken, genelde sabit kalan tek şey konsept oluyordu. Sözün formu, akışı, hece ve kafiyeler şekil değiştiriyordu, ama bu eforsuz bir şekilde oluyordu. Erdem parçayı üretirken, o an sıfırdan yazdığım da oldu. İnanılmaz keyif aldım İngilizce yazmaktan.
Joy Exit ismini Frida Kahlo’nun ölüm döşeğinden ödünç aldınız desek çok mu dramatize etmiş oluruz?
Soysal: Hiç dramatize etmiş olmayız, tam da öyle oldu. LP’de çıkacak olan bir parça var, ‘Frida’s Exit’. Frida Kahlo’nun ölüm döşeğinde yazdığı, “Umarım çıkış coşkulu olur ve umarım buraya bir daha dönmem” sözleri beni çok derinden vurmuştur. Şarkı, yaşamanın ne kadar acı dolu bir süreç olduğunu ve bu döngüden kurtulma arzusunu konu ediyor; “Frida Kahlo’nun dediği gibi...” sözleriyle, dünyaya bir daha dönmek istememeyi dile getiriyor. Bu melankolik-mistik hissiyatın müziğimizle bütünleştiğini ve burdan doğan ‘Joy Exit’ isminin bizi en iyi tanımlayan isim olduğunu anladığımızda, Frida’yı isim anamız yapmaya karar verdik.
Teşbihte hata olmaz da iyi bir şey söylemek istiyorum, kara delik gibi parçalar olmuş. Beni ilk yutan ‘Mad Affection’ oldu, melodinin katmanlarıyla vokal de kozmik bir karakter kazanmış.
Helvacıoğlu: Parçaların dinleyiciyi kendi içine alan bir ses dünyası var, o yüzden kara delik gibi hissediliyor sanırım. Bunu sağlayan en önemli özelliklerden biri bence çok detaylı prodüksiyon. Prodüksiyon aşamasında New York’ta ses mühendisliği konferanslarına, toplantılarına katıldım. Daft Punk’ın ‘Random Access Memories’ albümünü miksleyen Mick Guzauski, Erykah Badu ile çalışan Bob Power, Rush grubunun albümlerini miksleyen Rich Chycki gibi ses mühendisleriyle tanıştım ve onlardan öğrendiğim yeni teknikleri bu EP’de hayata geçirdim. Mekândan mekâna ilerleyen bir filmdeki gibi, her parçanın ses dünyasını bir odadan başka bir odaya giden bir yolculuk gibi tasarladım. Şirin’in sesine en uygun, el yapımı çok özel mikrofon ve preamfi kullandım kayıtlarda. Şirin’in vokal tınısı da sıcaklığı, büyüklüğü ve genişliğiyle dinleyeni içine çeken bir karakter kazandı.
‘Joy Exit’in kapağı da sinematik vurguya gayet iyi hizmet ediyor...
Soysal: Şarkıları üretirken kapağı hayal etmeye başladık. Müziğin sinematik havasını vurgulayan, adeta bir filmden kare gibi olması konusunda hemfikirdik. Havamıza yakışan film karelerinden bir arşiv yaptık ve fotoğrafları ve ilk videomuzu çeken yönetmen Melisa Önel’le bunları paylaştık. Erkeğin kıza ayna karşısında sigara içiriyor olma fikri ondan çıktı. Karanlık ve şiddetli duyguların saklı olduğu ama ince bir erotizm da barındıran bir kare yakaladı Melisa. Kapağın tasarımını yapan Candaş Şişman ve Pınar Akkurt da bu sinematik vurguyu maksimize etti.