Güncelleme Tarihi:
Koç Üniversitesi Yayınları tarafından çevrilen ‘Adam Smith’in Yemeğini Pişiren Kimdi?’ Katrine Marçal imzalı. İsveçli yazarın bahsettiği Adam Smith, modern klasik iktisat teorisinin babası. Annesi ise 28 yaşında kocasını kaybeden Margaret Douglas. Babası öldüğünde Adam Smith halen ana rahmindeymiş ve annesinin de tek amacı oğluna bakmak olmuş. Peki, Smith çalışırken annesinin evde onun için yaptıklarının ekonomik karşılığı var mı?
Ev emeği her daim tartışma konusu olmuştur. Ama sanmayın büyük ekonomistlerce tartışıldı, konuyu gündeme getirenler büyük ama feminist ideologlar oldu. Marçal da kadının görünmeyen emeğinin milli gelir hesabına girmesi gerektiğini savunuyor. Ancak ölçecek bir iktisat teorisi henüz ortada yok. Varsa da büyük büyük devletlerin böyle bir derdi yok.
Marçal, cinsiyeti öyle güzel tanımlıyor ki insanın beynine bir çekiç indirilmişçesine altüst olmasını sağlıyor. Hem iktisada hem de sosyal yaşama göre cinsiyet sadece bir cinsi tanımlıyor, o da kadın. Çünkü insan dediğin, iktisadi insan dediğin hep ama hep erkek. Gerçekten de öyle. Ancak Marçal bazı işlerin sevgiyle yapıldığı konusuna geldiğinde maalesef ayrı dünyaların insanları oluyoruz.
Kitap boyunca kadın emeği hep ön planda. Sırf görünmeyen emek değil elbette, bizim tüm kadınların her gün yaptığı işler de erkek emeğinin yanında hep küçümseniyor. Kitap da günlük yaşamımız ve elbette maaşlarımız da bunu her gün yüzümüze vuruyor. Şöyle düşünelim, burada iş kadın okurlarımıza düşüyor. Erkek okurlarımız da gerçekleri görmeye çalışsın. Yan yana masalarda ya da aynı tezgâhtasınız. Biriniz kadın, biriniz erkek. Kadın için hep “Aile bütçesine yardım için çalışıyor, ne alsa destek olacak, ev mi geçindiriyor canım” fikri ön planda. Erkek ise sanırsın dünyanın tüm yükü üstünde, evini geçindirecek. O kadın ve erkek aynı işi aynı şekilde yapsa da (kadınlar burada kafamızı çevirip yanımızdaki erkek çalışma arkadaşımıza sinirli bir bakış atabiliriz) daha az maaş alır. Nasıl mı olur? İkiniz de asgari ücretli işçiyseniz, erkeğe bir de çocuk veya aile yardımı yapılır, mesaisi sizinkinden yüksek ödenir. Tamam diyelim ki gazetecisiniz, aynı işi yaparsınız, belki de daha fazlasını ama bordrolarda hep bir adım öndedir erkek çalışan. Türkiye’de bu oran yüzde 80. Ortalama tabii ki bu, bir de Türkiye İstatistik Kurumu verisi. Yani erkekler 100 alıyorsa kadınlar 80 lira alır. Bence çok iyimser bir veri. En az yüzde 60 olduğu kanaatindeyim.
Kitapta dikkat çekilmek istenen bir gerçek de bu. Yani kadının görünür ekonomide bile görünmez hale getirilebilen emeği. Marçal’ın kadının görünmeyen emek için yazdıkları ise -her ne kadar işe duyguları karıştırıp başka bir teori istese de- kulak arkası yapılamayacak kadar değerli:
“Ev işlerinin milli gelire dahil edilmemesinin temel gerekçesi genellikle bunun bir işe yaramayacağı. Bir toplumda ev işleri miktarı her zaman sabit olacaktır. Peki istatistikçiler istatistiklerinde asla hesaba katmadan bunu nasıl bilebilir? Bugün bir kadının, bir işgününün üçte ikisini ücretsiz işe harcadığı tahmin ediliyor, bu oran erkeklerde dörtte bir. Büyük tarım işletmelerinin olduğu, gelişmekte olan ülkelerde fark daha da yüksek... İktisatçılar ‘Bir erkek hizmetçisiyle evlenirse milli gelir düşer, ama annesini yaşlılar evine gönderirse tekrar yükselir’ diye espri yapar. Bu, iktisatçıların cinsel rollere nasıl baktığının yanı sıra, aynı işin milli gelirde de nasıl hesaba katılıp katılmayacağını gösteriyor. Evli kadınlar iş hayatına girdiklerinde ev dışı işe daha fazla, ev işine daha az zaman harcamaya başladı. Bu Batı dünyasında milli geliri önemli ölçüde artırdı. Mesele bunun ne kadar doğru olduğu. Kimse ev işini hesaplamak zahmetine katlanmadığı için muhtemelen gerçek
refah artışını abarttık.”