Güncelleme Tarihi:
‘Ölüm, yaşayanların sorunu’ ise bu mesele hayatın tam olarak neresinde durur? Çağdaş birey her gün her saatte onu bir metafizik ürperti olarak mı duyar, yoksa unutmak, ötelemek, hatta mümkünse hepten ortadan kaldırmak için mi çalışır? Ülkeden ülkeye, inançtan inanca hatta sosyal yapıdan sosyal yapıya değişecektir sorunun cevabı. Fakat insanın ölümlülük gerçeği hep var olacaktır. “İnsanların ölümü, geçmişte, bugün olduğundan çok daha fazla kurumsal bir meseleydi” şüphesiz. Düğünler, bayramlar gibi toplumsal karakteri vardı özellikle bizim toplumumuzda. Yerleşim yerinin büyüklüğüne göre günlük hayatı askıya alırdı adeta. Norbert Elias’ın vurguladığı şekliyle “günümüzde insanlar kendilerini çoğunlukla tek başına, diğerlerinden tamamen bağımsız bireyler olarak görüyorlar”. Fakat ölüm her zaman toplumsal karakterini yaşatıyor. Sadece ölenin meselesi olmaktan çıkıp bankaları, devleti, istatistiği, aileyi, ekonomiyi etkiliyor.
Oğuzhan Ekinci çevirisiyle okurla buluşan, Norbert Elias imzalı ‘Ölmekte Olanların Yalnızlığı Üzerine’, ölümü bütün cepheleriyle irdeleyen bir çalışma. Yalnızlık vurgusu olgunun bugünkü ölüm karşısındaki insan yaklaşımına çıksa bile ‘tekil’ yönünü de içeriyor şüphesiz. Sonuçta sadece tanımadıklarımız ölmez. Çok sevdiklerimiz de ölebilir. Ve ‘ölümün ne olduğu sorusunun cevabı, toplumsal gelişmeyle birlikte dönüşür’. Hatta gün gelir ölme hakkı bile insanın elinden alınır. Dahası insan kendi rızasıyla ölmek bile isteyebilir. Değerli yazarımız Adalet Ağaoğlu, ölmeden çok önce şöyle bir cümle kurmuştu bana: “Ömerciğim hakikaten ölmek istiyorum artık ama ölemiyorum. ‘Ölmeye Yatmak’ romanını yazdım ya, şimdi kendimi ölememeye yatmanın içinde buluyorum.” O sebepten zordur ölüm. Modern zamanlarda hastalıklara dair önlemlerin artması erken ölümü engellese bile yaşlılığın yığılması başka sorunları beraberinde getirir. “Hayat uzamakta, ölüm gitgide ertelenmektedir.”
Ölümü olabildiğince kavramsallaştıran Norbert Elias insandaki ölüm korkusuna daha doğrusu Freudyen bağlamda ‘bastırılışına’ da eğiliyor. Ona göre ölümle başa çıkabilme derecesinde ‘erken çocukluk deneyim ve fantezileri’nin rolü vardır. Hatta, öleceği bilgisini inkâr ederek derin bir suçluluğa kapılır kişi. Ölmek sahne gerisine atılmaktır yazara göre ve “ölüm, insan yaşamının en büyük biyo-sosyal tehlikelerinden biridir”. Eski zamanlarda ölenlerin yanında çocuklar da bulunabiliyor ve neredeyse her şey göz önünde oluyordu. Bilinen ama yok sayılan dev bir şeyin saklanmaya çalışılması gibi “ölmekte olanlar yaşayanlar tarafından, insanlık tarihinde daha önce hiç olmadığı kadar hijyenik bir şekilde, toplumsal hayatın perde arkasına itilmiştir”. Tuhaf bir utanç duymaktadır günümüz insanı ölümü tecrit ettiği için o gerçekleştiğinde. Elias’a göre “ölümün gizlenmesi ve bastırılması yani insan varoluşunun biricikliği ve sonlu oluşu, insanların bilincindeki çok eski bir olgudur”.
Bu sebepten olacak din, sanat, edebiyat, felsefe, mitoloji başta olmak üzere hemen her yerde onun adına söz alındığı ve onca açıklamaya rağmen sırrının çözülemediği açıktır. “Ölüm korkunç bir şey değildir” der ve ekler Norbert Elias: “Ölüm hakkında daha açık ve net konuşmalıyız. Ölüm sır saklamaz. Hayatın bir parçasıdır.”