Güncelleme Tarihi:
Öncelikle THINK House’u yeni nesil kültür girişimi olarak tanımlıyorsunuz. Bize biraz, oluşum sürecinden ve programdan bahseder misiniz?
Kendimizi yeni nesil kültür girişimi olarak tanımlamamızın nedeni, sunduğumuz etkinlik deneyimi. İnsanların, bilgisayarını açıp çalışabildiği, ofis alt yapımızı kullanabildiği bir sanat alanıyız. Tiyatro oyunları sonrası söyleşilerimiz, kültürel eğitim programlarımız sayesinde zamanla bir yaşam kulübüne dönüştük.
Başlangıçta, aklımızda sanatla iç içe, yaratıcılığı destekleyen bir çalışma alanı yaratma fikri vardı. Bunun yanında, THINK House’un eğitim programlarını oluşturmaya başladık. Kaleme aldığım iki kitap (Yüzleşme, Mona Kitap ve Schopenhauer Felsefesi, Destek Yayınları) bu çabamı kolaylaştırdı. Ortaya felsefeyi, edebiyatı ve psikolojiyi sahiplenen nefis bir ana müfredat çıktı. Şu ana kadar binlerce bireysel katılımcıyı, eğitimlerimizle buluşturduk. Diğer yandan, global ve ulusal şirketlerin yöneticilerine yönelik, eğitim danışmanlığı yapıyoruz. Son olarak tiyatroya yatırım yapma kararı aldık. Ben de aklımdaki kurguları, tiyatro metnine taşıma imkanı buldum. Harika bir kadromuz var. Oyunlarımızın çoğu ödül aldı. Altı farklı tiyatro prodüksiyonuna sahibiz.
Bugün, sahne, eğitim ve coworking (ortak çalışma alanı) olmak üzere üç farklı faaliyet alanını bir arada sunuyoruz. Kültür girişimciliğine yönelik, sürdürülebilir bir iş modelini ortaya koyması bakımından THINK’in varlığının önemli olduğunu düşünüyorum.
THINK House’ta yazarlığını ve yapımcılığını üstlendiğiniz ve tiyatro dünyasına kattığınız birçok tiyatro oyunu var. Bu oyunlarda izleyiciyi neler bekliyor?
Temel gayemiz, düşünce dünyasına, evrensel nitelikte katkı sunmak. İzleyiciyi, hikayenin ötesine geçebilen, insan doğasının labirentlerinde dolaştıran tiyatro oyunları bekliyor. 'Lazarus' adlı oyunumuz ile, genç bir adamın, sevdikleriyle hesaplaşmasına, yeniden varoluşuna tanıklık ediyoruz. Kaleme aldığım diğer oyun Mata Hari’de ise, 20. yüzyılın en gizemli kadınlarından biri olan Mata Hari'nin kişisel yaşam öyküsü üzerinden, 2. Dünya savaşı sonrası Avrupa'nın kültür, sanat ve siyasi hayatındaki değişime ayna tutuyoruz.
Sevgili Devrim Pınar Gürbüzoğlu’nun yazdığı Einstein Kumpanyası’nda, ‘umut’ duygusunun, insan hayatını dönüştürücü etkisini görüyoruz. Bestenigar Yokuşu adlı oyunumuzda ise, polisiye bir hikayeyi, tiyatro sahnesinde izliyoruz. Son olarak, İngiliz oyun ve senaryo yazarı Dennis Kelly'in yazdığı tiyatro oyunu 'Sondan Sonra’yı sahneye taşıdık. Şiddet olgusunu inceleyen ve dünyanın en önemli sahnelerinde yer almış bu oyunu bizim yorumumuz ile görmek isteyenleri bekliyoruz.
Bu oyunlar arasından dikkat çekenlerden biri de kaleme aldığınız “Lazarus”. "Lazarus"un hikayesi nasıl oluştu? Oyundaki karakterler gerçek mi?
Lazarus’un hikayesi, ailemin başından geçen bir hastalık sonrası oluştu. Çok şükür şu an iyiler. Ancak aylarca hastanede yaşamak durumunda kalmıştım. Lazarus’un ilk notunu da, Ege Üniversitesi’nin 6. katında, nöroloji bölümünde aldım. Oyunda geçen olaylar, hikayedeki karakterler gerçek. Ana karakter Lazarus ise, bu gerçek olayların üstünde var olan, içinde cinayetin, merhametin, sevginin, korkunun olduğu soluksuz bir yolculuğa çıkan kurgu bir karakter.
"Lazarus" oyununda felsefi temalar üzerinden ilerliyorsunuz. Hangi düşünürler size ilham kaynağı oldu?
İlk olarak Lacan’dan bahsetmeliyim. Şöyle bir sözü vardır: ‘‘Anneyle yaşadığımız cenneti, sonsuza dek kaybederiz. İnsanın trajedisi bu eksikliği tamamlamaya yönelik nafile çabadır.’’ Lacan’ın bu sözü, ‘Lazarus’ karakterini en iyi şekilde açıklıyor. Temel arayışı, kayıp cennetini yeniden inşa etmek. Tuhaf bir tesadüf eseri, özlemini çektiği cennetine doğuyor.
Kendime yakın hissettiğim varoluşçu felsefenin izlerini de metinde görmek mümkün. Bu düşünceye göre, özgürlük ve sorumluluk yan yana kavramlar. Yani aslında hayatta sorumluluk aldıkça özgür hissederiz. Böylece, bu benim hayatım diyebiliriz. Lazarus ise, sorumluluk almaktan hep uzak durmuş bir fotokopici. Bu nedenle özgür de değil. Geçmişi ile bu kadar hesaplaşmasının nedeni de, birey olamaması.
Bir diğer etkilendiğim düşünür ise Erich Fromm oldu. Fromm’un ‘‘Sevgi insanın varoluş sorununun yanıtıdır.’’ sözünün karşılığını sahnede görüyoruz. Çünkü Lazarus’un temel arayışı sevgi. Ansızın hayatına giren aşk duygusu sonrası, karakterin dönüşümünü izlediğimizde, sevgi yoksunluğunun açtığı problemler de önümüze seriliyor. Böylece Lazarus’un, insanları öldüren birisinden, partiler organize eden birine dönüşümüne şahit oluyoruz.
Son olarak, Lazarus, Freud’un, ‘ilkel benlik’ olarak belirttiği görüşünün vücut bulmuş halini temsil eder. Freud’a göre, kişiler, keşfetme heyecanından yoksun kalırlarsa, kendilerine bakmazlarsa, beynin üçlü yapısının orta katmanında bulunan ilkel benlik büyümeye başlar. İlkel benliği gelişmiş olan biri, talepkar, bencil, takıntılı, yeniliğe kapalıdır, tekrarı sever ve çabuk inanır. Lazarus’un kısırdöngüden keyif almasının ve kendini kandırmasının nedeni de, ilkel benliğinin gelişmiş olması.
Altını çizmek isterim ki, karakterimiz deli değil. Ancak deliliğin sınırlarında dolaşıyor. Her an delirebilir ya da sıradan bir insana dönüşebilir. Önemli olanın, psikolojik bir hastalık teşhisi bulunmayan birinin, deliliğin sınırlarında dolaşmasını aktarmak olduğunu düşünüyorum.
Peki "Lazarus" tiyatro sahnelerinden beyazperdeye de uyarlanabilir mi?
Geçtiğimiz günlerde, sıra dışı işlere imza atan, yeteneğine çok güvendiğim değerli bir yönetmen oyunu izledi. Lazarus, onun da kalbini çaldı :) Sinemaya taşıma projesinde ilerliyoruz. Lazarus’u yeni bir yolculuk bekliyor.
Aynı zamanda psikofelsefe atölyeleri de veriyorsunuz. Bu atölye çalışmalarının kapsamı nedir, atölyeler nasıl ilerliyor?
Felsefeyi, önemli düşünürleri, psikoloji ve edebiyat dünyasını rehber edinen güçlü bir ana müfredat programına sahibiz. Atölyelerimizde katılımcılarımızı, ilham veren güçlü düşünceler bekliyor. Özellikle, düşünce dünyasını zenginleştirmek, hayat yolculuğunda dönüşüm yaratmak isteyenler, çok yönlü bakış açısının önemini bilen şirket yöneticileri bizi tercih ediyorlar. Bireyleri ve kurumları Schopenhauer’dan Engin Geçtan’a, Stefan Zweig’dan Bertrand Russell’a zengin bir dünyayı keşfe davet ediyoruz.
Son olarak THINK House’ta yeni sezonda neler olacak?
Yeni sezon için yoğun bir planlama sürecindeyiz. Önceliğimiz ‘yardımlaşma’ olacak. Depremzede vatandaşlarımıza ve üniversite öğrencilerine yönelik bir proje hazırlığı içindeyiz.
Diğer yandan, kültürel eğitim programlarımızı, daha fazla iş dünyası ile buluşturmak istiyoruz. Yeni iş ortaklıları kuruyoruz. Bireysel katılım tarafında, daha interaktif programlarla ilerleyeceğiz. Son olarak, şu ana kadar ki en büyük prodüksiyonumuzu hayata geçirmek üzere çalışmaya başladık. Dramatik bir hikayeyi, tiyatral performans şovuna dönüştüreceğiz.