Güncelleme Tarihi:
“Herkesin, hakikate bir pamuk ipliğiyle bağlı olduğu” bir köy burası. Şehri, yöresi, yolu yordamı belirsiz bir Anadolu köyü. Yollarında çamuru, havasında pusu eksik olmuyor. Herkese ağır gelen bir yükü, gürültülü bir sessizlik taşıyor. Dışarıdan gelen bir yabancının, bir köy öğretmeninin ilk karşılaştığı şey de bu sessizlik oluyor.
‘Bozlak’, Emirhan Dağkan G.’nin ikinci romanı. 2015 yılında, yine İletişim Yayınları’ndan çıkan ilk romanı ‘Ruhaltı Çocukları’ndan sonra bu kez bir köy hikâyesine odaklanıyor Dağkan G.. Polisiyeye meyleden bir öyküyü, netameli bir köy manzarasına yerleştiriyor. Demlik demlik çayların içildiği, sigaraların uç uca eklendiği, bitmeyen bir ‘namus’ bahsinin, soğuk bir çıkar birliğinin her yeri ele geçirdiği bir erkek dünyası resmediyor.
Romanın anlatıcısı, öğretmen, şehirli bir karakter. Uykusuzluktan mustarip bir melankolik. Başka bir yere ait benliği bu yeni atandığı köye saplanıp kalmaktan ölesiye korkuyor. Daha varmadan ayrılmayı düşlüyor. Kendi kayıp benliğinin peşinde, korkularının kılavuzluğunda, yeni atandığı bu köye bağlanmanın yolunu ise tesadüfen öğrendiği geçmiş bir olayda buluyor. Henüz köye gidiş yolunda öğrendiği, bir süre önce yaşanmış şüpheli bir tecavüz olayının köy ahalisi tarafından karşılanış biçimi, öğretmenin vicdanını sızlatıyor. Zamanla öğretmenin kendini bu hikâyenin dedektifine çevirmesini, her zaman bağlı kaldığı vicdanıyla cebelleşmesini ve başta yabancıladığı köye has ikilemlerin bir parçası olmaya başlamasını okuyoruz.
Spesifik bir lokasyon bilgisi vermediği köyü tipik bir Anadolu köyü temsiline dönüştürüyor yazar. Şehirli, yabancı ve mesafeli bir tavır içindeki anlatıcı karakteri aracılığıyla köyü, köylüleri ve köylülüğü tasvir ediyor. Anlatısal bütünlüğünü öğretmenin vicdanı ve köyün iç dinamikleri arasındaki tezat etrafında kuruyor. Anadolu’ya ve taşra yaşamına dair epey karamsar, eleştirel bir tutumu mevcut Dağkan G.’nin. ‘Zamanın bir çöplük olduğu’, ‘küçüldükçe kuytulaşan’ Anadolu’nun en karanlık taraflarını didiklemeye, oralarda yaşananları açık etmeye çalışıyor. Trajik bir tecavüz olayının ve ardından gelen ölüm haberinin erkek ahalisi tarafından hasır altı edilme şekli toplumsal gerçekliğimize dair de güncel çağrışımları çengelliyor okurun zihnine. Romanın bittiği yer, okurun zihninde beliren üçüncü sayfa haberlerinin, her gün bir başkasından haberdar olduğumuz kadın cinayetlerinin isimsiz izleri oluyor kuvvetle muhtemel.
Küçük, kum tanesi kadar ufak anların ardında barındırdıklarını eşmeye gayretli, tasvire yer açan, (belki biraz fazla) teşbihli bir dili var Emirhan Dağkan G.’nin. Karakterinin içinde kaybolup durduğu duygusal halleri önemseme, biçimsel olarak merkezileştirme şekli hikâyenin tonunu belirleyen taraf oluyor her daim. Belki tüm bu polisiye hikâyenin karakterin kafasında şekilleniyor olmasından, belki karakterin hikâyeye bahşettiği şüpheci üsluptan, peşinde olduğu olayların kendisi kadar duyusal çağrışımların, karakterler arasındaki ele avuca gelir ilişkilerin de romanı haline geliyor ‘Bozlak’.
‘Bozlak’, şüpheci bir şehirlinin gözünden anlatılan karanlık bir köy hikâyesi. Kendi vicdanına lanetli bir karakterin halının altındaki tozları etrafa savurma öyküsü.
Bozlak
Emirhan Dağkan G.
İletişim Yayınları, 2018
180 sayfa, 21.50 TL