Güncelleme Tarihi:
Kitabın adı ‘Daima Susan’, kapakta soru işareti de oluşturabilecek bir puzzle, kıvrımlı parçalarla karıştırılmış bir fotoğraf var. Kitabın yazarı Sigrid Nunez. Kitabın neyle ilgili olabileceğini ancak kitabın adının altındaki ‘Bir Susan Sontag biyografisi’ ibaresinden anlıyoruz.
Sigrid Nunez, aşina olduğumuz bir isim değil. Daha önce Türkçeye tek bir kitabı çevrilmiş; 2019’da yayımlanan, Amerikan Ulusal Kitap Ödülü’nü kazanmış ‘Dost’. Dokuz romanı, dört öykü, birçok deneme kitabı olan, eserleri 25 dile çevrilmiş, çok sayıda ödül kazanmış üretken bir yazar. Sigrid Nunez, 1951’de New York’ta doğmuş. Columbia Üniversitesi’nde (1975) master yapmış. Okuldan sonra bir süre The New York Review of Books’ta editör asistanı olarak çalışmış. Susan Sontag’la tanışmaları da o günlere rastlıyor.
1976 ilkbaharı. Susan Sontag, uzun hastalığı sırasında biriken mektuplara cevap vermesinde kendisine yardımcı olabilecek birini istiyor dergiden. Dergi editörleri Sontag’a yakın oturan ve daktiloyla yazabilen Sigrid’e öneriyor işi. Sontag’ın evine birkaç kez gidip cevapları daktilo edecek. Yazmaya yoğunlaşmak isteyen Sigrid’in tam da aradığı türde bir iş bu. Sigrid, Sontag’ı tabii ki yazar olarak tanıyor ama pek kitabını okumamış.
Sigrid’le tanıştığında Susan Sontag 43 yaşında. Ününün zirvesinde, ‘Bir Metafor Olarak Hastalık’ kitabını yazıyor. Üniversite öğrencisi oğlu David’le birlikte yaşıyor.
İlk buluşmaları pek verimli geçmiyor, pek az mektuba cevap yazabiliyorlar ama aralarında bir dostluk kurulduğu da belli. 25 yaşındaki Sigrid, ilk bakışta yaşlı bulduğu, annesi yaşındaki Susan’la sanki yaşıtıymış gibi çok rahat bir diyalog kurabildiğini fark ediyor.
Ünlü, hayran olunan yazarlarla tanışmak sıkıntılıdır. Çoğunlukla hayal ettiğinizden çok farklı, genellikle de sevemeyeceğiniz biriyle karşılaşırsınız ve bu durum sizi mutsuz eder. Tanışmalarında ilk izlenimin böyle olmamasının sebebi Sigrid’in Susan Sontag’ın yazdıklarını pek okumamış olması, ismen bilmesine rağmen hayranı olmaması olabilir. Birkaç kez, bir-iki saatliğine gidip yardımcı olacağı Susan’la dost olmakla kalmıyor, hemen her günü onda geçiriyor. Nihayet Sigrid, Susan’ın oğlu ile ilişki yaşamaya başlayınca da aynı evde kalmaya başlıyorlar. Sonrasında Sigrid ve David ayrılsa da dostlukları devam ediyor.
Susan Sontag’ın biyografisinde yazar, film yapımcısı, tiyatro yönetmeni, felsefeci, siyasi aktivist gibi birçok niteleme vardır. Gerçekten de farklı alanlarda ürün verebilen çok üreten bir kişi. Üstelik açık yürekli de, belki de uzun süren bir hastalıktan yeni kalkmış olması, kendini yalnız hissetmesi, Sigrid’in iyi bir dinleyici olması gibi nedenlerle ona kendiyle ilgili her konuda bir şeyler anlatıyor, görüşlerini paylaşıyor, projelerinden söz ediyor. Yazarlık serüveninin hemen başında olan Sigrid için bu söyleşiler çok öğretici oluyor. Susan’a, anlattıklarına bakarak neyi yapıp neyi yapmayacağı konusunda kararlar alıyor. İlişkileri tipik bir üstat ve öğrenci ilişkisi değil; ne kadar etkisi altında kalsa da Sigrid Susan’a eleştirel bakmayı biliyor. Susan’ın hem kişiliği ve insan ilişkileri hem de yazdıkları hakkında yargıları var. Romancı olarak anılmak isteyen, denemeci ününden pek hoşlanmayan Susan’ın anlatılarını pek fazla benimsemediğini de açıkyüreklilikle söylüyor.
Başta kitabın kapağından, kapakta yazılanlardan söz etmiştim. Bir kere okuduğumuz kitap “Bir Susan Sontag Biyografisi” değil, İngilizce baskının kapağında da belirtildiği gibi bir anılar toplamı. 104 sayfalık bu kitaptan Daniel Schreiber’in ‘Susan Sontag: Entelektüel Bir İkon’daki gibi kapsamlı bir biyografi beklemeyin. Parçalı, dağınık bir anlatımı var. Kronolojik bir sıra izlemiyor. Sontag’ın ölümünden altı yıl sonra yayımlanmış; Susan Sontag’la tanışmalarının üzerinden 30 yıldan fazla zaman geçmiş. Nunez, bazı şeyleri tam anımsamıyor, açıkyüreklilikle bunu ifade ediyor, anımsadığı kadarıyla yazıyor. Sigrid Nunez, kapak görselindeki gibi karmaşık parçaları birleştirerek bir Susan Sontag portresi oluşturuyor. Bu portrenin Sontag’ın hem özel yaşamı, hem karakteri hem de düşünsel yapısı ve eserleri hakkında bütüncül bir yapı oluşturduğunu da söyleyebilirim.
Sigrid Nunez iyi bir anlatıcı,
‘Daima Susan’ da kısa, öz, keyifle okunan, konu edindiği büyük ve etkileyici yazarı ustaca anlatan başarılı bir portre çalışması.