Güncelleme Tarihi:
Steven Spielberg’ün filmografisi göz önünde bulundurulduğunda bilimkurgunun ne derece önemli olduğunu ıskalamak imkânsız. En iyi yönetmen Oscar’ını ‘Schindler’in Listesi’ ve ‘Er Ryan’ı Kurtarmak’la almış olsa da ‘E.T.’, ‘Jurassic Park’, ‘Üçüncü Türden Yakınlaşmalar’ ve ‘Yapay Zekâ’ gibi filmler kendisinin alametifarikalarından. Ancak Spielberg bilimkurguyla böylesine içli dışlı olsa da 2005 yapımı ‘Dünyalar Savaşı’ndan beri yönetmen olarak tür içerisinde kendini fazla göstermiyor. Fakat bu 13 yıllık suskunluk, yayımlandığı yılın en önemli bilimkurgu romanlarından biri olan, Ernest Cline’ın yazdığı Türkiye’de DEX etiketiyle yayınlanan ‘Başlat: Ready Player One’ uyarlamasıyla bozuldu.
2011’de ilk romanı olan ‘Başlat’ı yayımladığında Cline’ın türe yeni bir soluk getirdiğini söylemek sanırım yanlış olmaz. Kendisini bir ‘süper geek’ olarak tanımlayan yazar, hayalini gerçekleştirip kendi okumak istediği tarzda bir eser ortaya koymuş ve yılın en dikkate değer kitaplarından birini okura sunmuştu.
80’ler ve 90’lar geek kültürüne referanslarla dolu olan ve bu sayede de orijinalliğini ortaya koyan kitapta önemli bir oyun yazılımcısı arkasında bıraktığı sanal gerçeklik oyunu OASIS’e üç anahtar saklıyor ve bu üç anahtarı bulup arkasından Yumurta’ya ulaşacak olan oyuncuya da OASIS’in kendisini vaat ediyor. Sanal gerçeklikte hayal gücü sınırsız ve bir o kadar çekici olsa da gerçek yaşam kitapta pek de öyle değil. Yakın gelecekte geçen ‘Başlat’ romanındaki ‘siberpunk’ hava kendisini her zaman hissettiriyor. Böylesine özgün bir kurgu ve başarılı bir roman, türün kurdu Spielberg tarafından nasıl uyarlanıyor peki?
Öncelikle şunu söylemek lazım, Spielberg için ‘Başlat’ fazlasıyla garanti bir seçim. Başarısız olması neredeyse imkânsız bir proje zira yönetmenin kendisi kitapta bahsedilen referansların pek çoğunun popüler kültürün bir parçası olmasından sorumlu. Spielberg de bu durumun farkında olmalı ki filmde büyük değişiklikler yapmış. Romanın hitap ettiği kitle göz önüne alındığında yaşça daha büyük bir kitle için yazıldığı -80’ler ve 90’lar çocukları- aşikâr ancak Spielberg beyaz perdede bunu biraz yıkmayı amaçlamış gibi. Zira film yaş aralığı olarak ‘post-millennial’ denen jenerasyona da hitap edecek türden. Bunu da yeni jenerasyonun aşina olduğu popüler kültür figürlerini filme serpiştirerek yapıyor. Örneğin Injustice: Gods Among Us’taki Harley Quinn, Halo’nun Master Chief’i ya da Overwatch’tan Tracer da kendine o yüzlerce göndermenin arasında yer buluyor. Haliyle film, romandan ayrılarak kendisini belirli bir dönemle sınırlamıyor ve genel olarak nostaljik olmuş örneklerin yeniden yorumunu izleyiciye sunuyor.
Aynı doğrultuda bakıldığında kitabın daha duygusal ya da dehşet verici kısımları da törpülenmiş. Bunun yanı sıra kitabın ana karakteri Wade’in gerçek hayatta neler yaptığına dair çok az sahne görebiliyoruz filmde. Haliyle sosyal hayatıyla ilgili bilgimiz oldukça kısıtlı. Ancak kitabın girizgâhı bunu detaylıca ortaya koyuyor. Wade’in diğer ana karakter Artemis’le tanışma hikâyesi ve kitap boyunca olan ilişkileri de tıpkı OASIS’in yaratıcıları Morrow ve Halliday’inkiler gibi fazlasıyla değiştirilmiş. Spielberg’ün artık yetmişini devirmişken bu kadar nostaljik bir filmi büyük değişikliklerle uyarlamış olması, belli etmese de başka bir ‘süper geek’ olarak, izlemek istediği bir ‘Başlat’ çektiğine işaret sanki. Kaynak eser hemen her yönüyle filmden en az bir adım önde olsa da ‘Başlat’ popüler kültürde kendine sağlam bir yer
edinecek gibi.