Güncelleme Tarihi:
1966 yılında Hampyeong’da doğan Jeong You Jeong, Hıristiyan Hemşirelik Koleji’nden mezun oldu. Aslında çocukluğundan beri yazarlığa duyduğu heves hiç dinmemişti. 35 yaşından itibaren -altı yıl boyunca- 11 edebiyat yarışmasına katılıp hepsinden de hayal kırıklığıyla ayrılmasına rağmen pes etmedi. Nihayet 2007’de Segye Gençlik Edebiyatı Yarışması’nı kazandı ve edebiyat kariyeri başladı. Sonrası bir başarı hikâyesi: 2009’da yayımlanan ilk romanı ‘Shoot Me in the Heart’ ile 5. Segye Edebiyat Büyük Ödülü’nü kazandı. Hemşirelik deneyimlerinin de yardımıyla yakaladığı gerçekçi anlatısı ve psikolojik derinlik Güney Kore edebiyat çevrelerinde büyük takdir toplamıştı. İkinci romanı ‘Seven Years of Darkness’ (2011) Almanya’da 2015’in en iyi 10 romanı arasında gösterildi ve ‘İyi Evlat’ (2015) uluslararası best-seller oldu. İlk iki romanı sinemaya uyarlandı; ‘İyi Evlat’ın çekimlerine de başlandı.
BASTIRILAN GERİ DÖNER
Okuyucuyu daha ilk sayfada yakalayan gerilimli ve muamma dolu bir girişle başlıyor hikâye. Aralık ayı. Seul kentinin yakınlarında, deniz kenarına kurulmuş modern bir uydu kentte, 25 katlı bir apartmanın çatı katındayız. Roman kahramanı Yujin, sabahın erken saatlerinde garip, metalik bir kokuyla uyanır. Bunun kan kokusu olduğunu düşünür. Merdivenlerden aşağıya indiğinde kan gölünün ortasında yatan bir kadın cesediyle karşılaşacaktır: “On altı yıl önce, o adada kocasını ve büyük oğlunu kaybeden kadındı. On altı yıl boyunca sadece bana tutunarak yaşayan kadındı. Kendi genlerinin yarısını bana miras bırakan kadındı. Annemdi.”
Olayın şokunu atlatamayan Yujin, cinayetin ne zaman, nasıl ve kim tarafından işlendiğini düşünür ama bir önceki gece hafızasından silinmiştir sanki. Hayal meyal hatırladığı yegâne şey, kulağına çalınan tuhaf bir mırıltıdır: “Yucin, sen... Bu dünyada yaşamayı hak etmeyen bir herifsin.”
İlk refleksi polise haber vermektir ama önce kendisinden şüphelenileceğinin farkına vardığında bu fikrinden hemen vazgeçer. Bu durumdan kurtulabilmesi için olup bitenleri açığa çıkarması gerektiğine karar verir. “Belki de ilk baştan beri kaçırdığım bir şeyler vardı. Önemli ama gözden kaçan bir şey... Çözemesem bile mantıklı bir hale getirebilirdim.”
Ve Yujin hem evin içinde hem de kendisine kötü oyunlar oynayan belleğinin derinliklerinde dolaşmaya koyulur. Ancak attığı her adım, yakaladığı her ipucu onu daha da umutsuzluğa sürükleyecektir:
“İşte o an fark ettim ki şimdiye kadar bulduğum ipuçları ve ikinci dereceden kanıtlar mütemadiyen tek bir kişiyi işaret ediyordu. O ‘biri’nin ‘ben’ olduğumu.”
Annesinin günlüğünü bulduğunda işler daha da karışır. Zira, günlük kayıtları geçmişe dair kendi bildiklerinden çok farklıdır. Buna rağmen sonuna kadar gitmeye karar vermiştir...
AİLE TRAJEDİSİ
Yukarıdaki özet, romanın ilk 100 sayfasını kapsıyor. Polisiye-gerilim türünü sevenler için sadece bu bölüm bile yeterince doyurucu. Jeong You Jeong, pek çok ipucu vermesine rağmen hikâyenin bundan sonrası için büyük bir beklenti yaratmayı başarıyor.
Sonrasında Yujin’e cehennemin kapılarını açan geçmiş yolculuğuna çıkarken romanın diğer karakterleri, aile ilişkileri, anneyi çocuğa, kardeşi kardeşe bağlayan bağlar hakkında bilgi sahibi olacağız.
Yujin’in denizde boğularak ölen babası başarılı bir işinsanı, aynı kazada kaybettiği abisi Yumin ailenin gözbebeği, annesi bir yayınevinin editörü, Yujin’in doktorluğunu üstlenen teyzesi meşhur bir psikiyatri uzmanı. İlkgençlik yıllarında milli bir yüzücü, şimdilerde baro stajına hazırlanan bir avukat adayı olan Yujin, ailenin yaşadığı büyük trajedinin en büyük mağduru gibi görünüyor.
Bütün bunları hikâyenin gerilimine yedirerek anlatmış Jeong You Jeong. Ne var ki, Yujin’in psikolojisini, onu ilaç kullanmak zorunda bırakan -kendi ifadesiyle- ‘kudurma’ sendromunu ve ailesinin tamamına yayılan gerginlikleri keşfetmek işleri kolaylaştırmıyor. Söz konusu bilgiler, yaşanan vahşet gecesinin gizeminin çözümü açısından kilit rol oynamakla birlikte asıl olarak hikâyenin farklı bir mecraya açılmasını sağlamış. Bir suç romanı olarak ‘İyi Evlat’ın belki de en özgün yanı bu. Cinayetlerin (aynı gece deniz kenarında bir kadın daha öldürülmüştür) gerginliğine ve muammasına Yujin’in aile sırları ve gerilimleri de eklendiğinde romanın dinamikleri gerek edebi gerek polisiye anlamında tırmanmaya başlıyor.
Ama bir yere kadar... Jeong, bir söyleşisinde ifade ettiği gibi tercihini ‘suç’tan yana yapmış. Okuyucuyu ‘yeni, yabancı bir dünya’ya çekmek isteği ağır basıyor. Özellikle katilin psikolojisini ve ikinci cinayet sahnesinin atmosferini anlatırken öylesine titizlenmiş, öylesine ayrıntıya girmiş ki ürperti duymamak elde değil. Hikâyeyi tamamlayacak kayıp parçaları -en acımasız anlarda bile- zarif bir üslupla yerine yerleştiriyor, her şiddet sahnesini cinayetlerin failinin psikolojisini kavramamıza yardımcı olacak biçimde tasvir ediyor. Ne basit şaşırtmacalara yöneliyor ne de şiddeti sırf şiddet olsun diye sergiliyor. Şeytani bir kötülük peşinde ise hiç değil.
“Kötülüğün kendisine bakmak” arzusu ‘İyi Evlat’ın anlatıcı kimliğinde vücut bulmuş. Güvenilmez, kinik ve öfkeli anlatıcı sayesinde hem bir tekinsizlik havası kaplıyor romanı hem de -anlatının itiraf / konuşma tonu- bir psikopatın zihninin labirentlerinde dolaşmamızı sağlıyor. Yazar katile empati ya da öfke duymamızın önüne geçebilmiş ama katilin zihnini kavramak daha korkutucu. Özetle söylemek gerekirse; karakterlerinin zihniyetlerini ve psikolojilerini tasvir etme yeteneğiyle bir psikopatın portresini çok iyi çizmiş.
Her yanıyla hastalıklı ama basit bir senaryodan etkileyici ve ürpertici bir hikâye çıkarmak, suç kurgusuyla edebi anlatıyı birleştirmek hiç kolay değil. Jeong işte bunu başarmış; ‘İyi Evlat’ iyi kurgulanmış, iyi işlenmiş, iyi anlatılmış bir roman. Temposunu, tekinsizliğini ve duygusal etkisini hiç yitirmiyor.