Güncelleme Tarihi:
Bahtsız olduğunu düşünenleri şöyle alalım. Şu zavallı kediciğin yerine kendinizi koyun da bakın bakalım sizinkiler de dert miymiş? Bir eli kuru mamada, bir eli yaş mamada, canı istediğinde mır mır mırlayan, istemediğinde önüne gelene atarlanan bir ev kedisinin ne derdi olur ki, demeyin.
Ya eve yeni gelen şu yavru kedi bizimkinin en sevdiği bütün yerlerde -ki bu hemen her yer demek- uyumaya kalkarsa? Hele şu, haftada bir ortaya çıkıp yüreğini hoplatan elektrikli süpürge canavarı yok mu, ya onu yutuverirse?
Tüm odalarda her an ne olup bittiğini takip etmesi, en ufak tıkırtıya kulak kabartması lazım. Bunca yorgunluğun üstüne biraz kıvrılıp uyuması, uyanınca hayatı sorgulayıp yerlerde yuvarlanması, haftanın on bilmem kaçıncı kedi banyosunu yapması ve sonra doğal olarak yine uyuması gerekecek. Kitapları parçalama, perdeleri yırtma, kolçakları lime lime etme isteklerine nasıl karşı koyduğunu -ya da koyamadığını- saymıyorum bile.
Amaaa, durmadan camın arkasından onunla alay eden, hayat dersleri vermeye kalkışan şu sincap yok mu, işte en fenası o. Neymiş, dışarısı da günlük güneşlik değilmiş; neymiş, sıcacık, güvenli bir yuva için sağ patisini bile verirmiş.
Bunun aynı zamanda kitabın mesajı olduğunu söylemeye gerek bile yok. Evet, hayatı biraz oluruna bırakmak, sahip olduklarımızın değerini bilmek gerek. Ama yazar-illüstratör ortaklığının harika örneklerinden Jory John ve Lane Smith ikilisi bir mesajdan çok daha fazlasını vaat ediyor. Güzel bir kitap okumanın tadını iliklerimize kadar hissettiğimiz, inanılmaz matrak bir hikâye ve bir o kadar eğlenceli resimler.
BÄ°R KEDÄ°NÄ°N DERTLERÄ°Â
Jory John
Resimleyen: Lane Smith
Çeviren: Merve Çay
Çınar Yay., 2021
16 sf, 30 TL
Â
KRALIN ZÃœPPE OÄžLU 'ARKADAÅž' ARARSA...
Kitapları ‘Şair Kısakulak’ ve ‘Bay Mucittaş ve Ailesi’ ile tadı damağımızda kalan Eva Furnari kalıpları yerle bir ederek kralın züppe oğluna bir güzel haddini bildiriyor. Elinde keskin mizahtan sarsılmaz bir zırhla önyargı ve ayrımcılığa savaş açan yazar, dostluğun aramakla bulunmayıp kendiliğinden gelişen bir büyüye sahip olduğunu ve farklılıklarla zenginleştiğini sıcacık bir öyküyle anlatıyor.
Küçüklüğünden beri insanlarda sürekli kusur arayan Prens Burnubüyük koca şatoda eşsiz dostsuz, yapayalnız bir hayat sürüyor. Sonunda yalnızlığı kibrine baskın çıkınca da kendine bir arkadaş ‘seçmeye’ karar veriyor, şatonun önünde uçsuz bucaksız bir kuyruk. Ama uzun boylu, sarışın olanı kültürsüz, kültürlü olanın kıyafeti kötü, şık olanın saçı çirkin, saçı güzelin bıyığı demode. Sonuçta 3’ten, 5’ten yukarı not alabilen yok, ki prensle arkadaş olmak için 10 tam not almak şart. Bir de eşten yana deniyor şansını dört dörtlük mükemmel prens ama sonuç yine hüsran; notlar hep 2, 3.
Kimseyi kendine layık görmeyen Prens Burnubüyük bir gün can sıkıntısından minik bir kelebeğin peşine takılıp yolu çarşı pazara, yani hayatın tam ortasına düşünce olanlar oluyor. Elmanın parayla satıldığını bile bilmeyen prens hırsız olmadığını kanıtlamaya çalışıp canını zor kurtarmakla kalmıyor, ‘normal’ zamanda 3 bile vermeyeceği bir kadının evinde buluyor kendini. Bize de arkamıza yaslanıp zevkle olacakları izlemek düşüyor.
PRENS BURNUBÃœYÃœKÂ
Eva Furnari
Çeviren: Canberk Koçak
Tudem Yayınları, 2021
32 sayfa, 19 TL.