Bir heveskârın can çekişmesi

Güncelleme Tarihi:

Bir heveskârın can çekişmesi
Oluşturulma Tarihi: Şubat 24, 2022 18:40

Senarist kimliğiyle tanıdığımız Başar Başaran, ilk romanı ‘Amsterdam’da gerçekle gerçeküstü olaylar arasında gidip gelen bir kurgu üzerinden okuyucuyu zihninin dolambaçlı yollarından geçiriyor. Kafada çok sayıda ışık yakan, kapağını kapattıktan sonra uzun süre düşünülecek bir romana imza atıyor.

Haberin Devamı

Başar Başaran’ın ilk kitabı ‘Amsterdam’ kendi susan ama zihni hiç susmayan, eleştiren, sorgulayan, arayan, bazen kendini yerin dibine batıran bazense bencil yönlerini, şımarıklıklarını olanca açıklığıyla anlatan bir yazarın hikâyesi.
Eski sevgilisinin düğünü için birkaç günlüğüne Amsterdam’a giden yazar gerçek mi yoksa düş mü anlayamadığı bir gecenin sabahına uyanır. O gece yeşil bir içki içmiş, yeni tanıştığı ‘siyah kız’ ile hiç olmadığı kadar özgür hissetmiş, pasaportunu yırtıp atmış, tam hatırlayamasa da ilk kez kendisiyle gurur duyduğu bir gece yaşamıştır. Ancak sabah uyandığında bu yaşadıklarının gerçekliğinden tam emin olamaz. Köşede yırtılmamış halde duran pasaportu onu gerçeğe döndürür. Tüm yaşamında ona eşlik eden tatminsizlik duygusunun çözümü gibi görünen ‘siyah kız’, hayattaki her şeyin cevabı gibi görünen ‘yeşil içki’ o büyüleyici geceden ona kalan iki önemli izdir.

NEREDE DÜŞÜRDÜN KENDİNİ?
Amsterdam’da kaldığı birkaç gün boyunca yazarın zihninde mi yoksa gerçekte mi olduğunu tam anlayamadığımız bu macerasına eşlik ediyoruz. Karşılaştığı karakterlerin hepsi karakterin arayışında önemli noktalara dokunuyor, zihninde yeni aydınlanmalar yaratıyor. Başaran’ın karakteri hem kendine hem de bize soruyor: “Nerede düşürdün kendini?”
Yazar sürekli arayış halinde oluşunun farkında, “Ben kendimi özlüyorum. Bir zamanlar tanıdığım birini özler gibi değil, hiç görmediğim ama benim bir parçam olduğunu bildiğim biri gibi” diyor.
Birkaç kurgunun iç içe geçtiği ama okuyucuyu hiçbir şekilde yolculuktan koparmayan, merakla okumaya devam ettiren metnin bir senaristin elinden çıkmış olması tesadüf değil. Tüm okuduklarımız sahne sahne gözünüzde canlanıyor. Yazarın düşle gerçeğin birbirine karıştığı yolculuğunu, bir film izliyormuş gibi takip ediyoruz. Roman boyunca karşımıza çıkan dul sihirbaz Gustav, Afgan taksici, düğününe gitmeyi planladığı eski sevgilisi Isabelle, uyuşturucu satıcıları ama en çok da siyah kız yardım ediyor yazarın kendisini bulma çabasına.
Karşılaştığı -belki de sadece zihninde yaşadığı- bu karakterler aracılığıyla tatminsizlikleriyle, arada kalmışlıklarıyla yüzleşiyor. Yaşadığı olayların gerçekliğinden bir türlü emin olamayan karakter o tıkanmışlık duygusunu, tam boğulacak gibi olurken bir hışımla nefes alma anlarını okuyucuya geçiriyor. Başaran sık sık yazarın Kıbrıs’ta geçen çocukluğuna referans verirken karakterin hiçbir problemini tek bir sebebe bağlamayarak insan psikolojisini çok boyutlu şekilde anlatıyor.

‘ZEHİRLİ ERKEKLİK’
Yazar zihnindeki baş edemediği ve susturamadığı sorgulamalar sırasında üzerinde uzun süre düşünülesi benzetmeler ve itiraflar yapıyor. Kendisinden ‘esersiz bir heveskârın can çekişmesi’ diye bahsediyor, “Düşündüğün kadar değerli olmamaktan korktun” diyor. Amsterdam’da kaşkolünü unuttuğunu fark ettiği bir anda, kaşkolün tıpkı aile gibi yalancı bir sıcaklığın yanında boynunda gereksiz, sorgulanamaz bir yük oluşturduğundan bahsediyor.
Kadınlarla olan problemli ilişkisini fark ettiğimiz yazar bugün yaşamda çok fazla erkekte karşımıza çıkan o anlaşılamaz ‘zehirli erkeklikten’ beslenen ruh halini şöyle özetliyor:
“Neden böyle olur bilmiyorum, birine âşık olduğum zaman daima beni çok sarsan kıskançlık krizleri geçiririm. Bu durum bende kadının kolunu kanadını kırıp onu tam anlamıyla ilhak edene kadar sürer. Böyle zamanda onu kaybetmek korkusunun panzehri ya da beni başkasına değişmesini önlemenin bir yolu olarak karşımdakini bensiz yaşayamayacağına inandırmak için elimden geleni yaparım. Bu krizlerin içinden ancak âşık olduğunu tam anlamıyla kendime âşık ederek çıkarım. İşte o anda zaten başımı döndüren, döndürdükçe midemi bulandıran sevgililik ilişkisi de benim için bitmiş olur.”
Romanın sonuna kadar “Bu adam için çıkış yolu nerede?” diye sorsak da aslında yazar için tam bir çıkış yolu olmadığını çok iyi biliyoruz. Böylesi bir sorgulama başladıktan sonra hiçbir şey bir daha eskisi gibi olamaz. Bu yolculukta yaşadıklarıyla birlikte yazarın hayatı da kökünden değişiyor. Başar Başaran bizi de kafamızda onlarca soruyla birlikte bu değişime şahit ediyor.

AMSTERDAM

Bir heveskârın can çekişmesi

Başar Başaran
Doğan Kitap, 2022
304 sayfa, 52 TL.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!