Güncelleme Tarihi:
Wilkie Collins yaşarken büyük başarılar elde etmiş, ölümünden sonra bir başka büyük yazar olan en yakın arkadaşının gölgesinde kalmış, unutulmaya terk edilmiş ve yıllar sonra yeniden keşfedilmiş büyük bir usta. En bilinen romanı ‘Beyazlı Kadın’. Wilkie Collins’in 1859’da yayımlanan romanı ‘Beyazlı Kadın’ gizem ve gerilim türlerinin ve tabii polisiyenin ilk başyapıtlarından kabul ediliyor. 1868’de yayımlanan ‘Aytaşı’ adlı romanı da modern polisiyenin temel kurallarının birçoğunu belirleyen ve aynı zamanda polisiye türünün belki de en eski açık örneği olarak gösteriliyor.
Tam adıyla William Wilkie Collins, Viktorya dönemi kurgu yazarları arasında en çok tanınan, en sevilen ve bir süre için en çok para kazanan yazarlardan biriymiş. Ölümünden sonra yakın dostu, yayıncısı Charles Dickens’ın gölgesinde kalarak kaybettiği ününe rağmen son 50 yıldır Wilkie Collins’e yaşarken gördüğünden daha fazla ilgi gösteriliyor. Kitaplarının çoğu yeniden basılmış, birçok dile çevrilmiş. Bazılarının yeni film, televizyon-radyo uyarlamaları yapılmış ve yazarın tüm mektupları yayımlanmış.
Wilkie Collins’in Türkçede de dünyadakine benzer bir kaderi olduğunu söyleyebiliriz. Milli Kütüphane kayıtlarına göre ‘Beyazlı Kadın’ ilk kez 1949’da Nihal Yeğinobalı’nın çevirisiyle yayımlanmış. 1960’ta ‘Aytaşı’ çevrilmiş, 1970’lerde ‘Beyazlı Kadın’ın yeni çevirilerini görüyoruz. Sonra yazarımız Türkçede görünmez oluyor. 2020’lerde Wilkie Collins’i yeniden keşfediyoruz. En önemli eserleri Türkçeye kazandırılıyor. Yayıncılardan en çok ilgi gören eseri ‘Beyazlı Kadın’ın 96 ile 808 sayfa arasında çeşitli çevirileri var. İş Bankası Kültür Yayınları’ndan çıkan İsmail Ferhat Çekem’in yaptığı yeni çeviri en kalını, 808 sayfa.
Viktorya dönemi İngiltere’sinde geçen roman, iki üvey kız kardeş, Laura Fairlie ile Marian Halcombe’nin iç içe geçmiş hayatlarını ve beyazlı kadın Anne Catherick’le karşılaşmalarını konu alıyor. Esrarengiz beyazlı kadınla ilk karşılaşan, sonradan Laura ve Marian’in resim öğretmeni olan 28 yaşındaki Walter Hartright. Anne Catherick’e beyazlı kadın denmesinin nedeni tahmin edileceği gibi giysilerinin tamamının beyaz olması. Walter Hartright, Londra şehir girişinde, gece geç vakit, mehtaplı bir yolda tamamen beyaz giyinmiş Anne ile karşılaştığında gerilim de başlamış oluyor.
Walter Hartright, Londra’da kaybolmuş ve sıkıntılı hali olan bu kadına yardımcı olur, yol gösterir. Daha sonra polisler tarafından akıl hastanesinden kaçtığı konusunda bilgilendirilir. Bu olaydan kısa bir süre sonra resim öğretmeni olarak işe alındığı Cumberland’daki Limmeridge House’a gider. Buradaki öğrencilerinden Laura Fairlie ile ‘beyazlı kadın’ arasında şaşırtıcı bir benzerlik olduğunu fark eder.
Çevrede yaptığı araştırma sonucunda Anne Catherick’in, eskiden Limmeridge yakınlarında yaşamış ve kendisini ilk kez beyazlar giydiren Laura’nın annesine yürekten bağlı olan bir zihinsel engelli olduğunu öğrenir. Londra’daki gizemli karşılaşmada rastladığı kadının Limmeridge House’a olan bağlarının izlerini sürünce de sırlar, yanlış kimlikler ve karanlık aile sırlarıyla roman gelişiyor.
‘Beyazlı Kadın’ sadece gizem ve gerilim romanı değil. Yoğun polisiye unsurların yanı sıra gotik kurgunun temel unsurlarını da taşıyor. Özellikle Viktorya çağında çok ilgi gören bir edebi tür olan ‘sensation novels’, Türkçe hissiyat ya da duygu romanları olarak çevirebileceğimiz bu tür, okurun duygusal tepkilerini hedefliyor. Wilkie Collins, Mary Elizabeth Braddon, Charles Dickens ve Ellen Wood gibi yazarlar türün öncülerinden sayılıyor. Gizem, aşk, suç, cinayet, entrikalar ve sırlar gibi unsurları içeren hikâyeleriyle bilinen bu türün başyapıtlarından biri de ‘Beyazlı Kadın’. Genellikle şoke edici ve beklenmedik olay örgüleri, unutulmaz karakterler ve dramatik durumlar barındırmalarıyla sanırım günümüzün ‘best seller’ların ataları ‘duygu romanları’. Zaten çok okunmuş, çok konuşulmuşlar.
Romanın en ilginç yönlerinden biri, birden fazla anlatıcı kullanılması. Anlatıcılar aynı zamanda romanın kahramanları. Bu anlatı tekniği, hikâyeye karmaşık katmanlar eklemekle kalmıyor, aynı zamanda olayı farklı boyutlardan görmemizi ve kahramanları daha yakından tanımamızı da sağlıyor.
‘Beyazlı Kadın’ bir ipuçları ağını ve olay örgüsünü ustaca bir araya getirmesiyle polisiye roman türünün öncüsü de sayılıyor. Ayrıca Marian Halcombe gibi güçlü ve bağımsız kadın karakterleri, onların tavırları, kadının yeri ve toplumsal ilişkilere bakışıyla Viktorya dönemi klişelerine meydan okuması da yazarın ilerici görüşlerini gösteriyor.
Yemyeşil manzaraları, büyük malikâneleri ve insanları kısıtlayıp belli rollere zorlayan toplumsal normlarıyla Viktorya dönemini ve yaşam biçimini ayrıntılı bir şekilde anlatıyor Collins. Akıcı ve lezzetli anlatımıyla karmaşık olay örgüsünü hiçbir ayrıntıyı kaçırmadan oluşturmuş. Roman umulmadık bir hızla okunuyor.
‘Beyazlı Kadın’ı 164 yıl sonra hâlâ merakla okuyorsak bunun nedeni, kuşkusuz Wilkie Collins’in olağanüstü hikâye anlatımı ve farklı teknikleri kullanarak oluşturduğu gizem ve entrikayla dolu dünyaya okuyucuları sokmayı başarmasıdır. Klasik edebiyatı seviyorsanız, polisiye romanların tutkunuysanız ya da iyi bir roman okumak istiyorsanız, ‘Beyazlı Kadın’ sizin için her zaman anımsanacak bir edebiyat yolculuğu olacak.