Güncelleme Tarihi:
Uzaktan akrabanız, iş arkadaşınız ya da komşunuzdur hani... “Biraz garip biri” denir arkasından. Huyları çoğunluğa tuhaf gelir ama o, bunu genelde umursamaz ya da umursamaz görünür. Oysa biraz daha yakından bakanlar/bakabilenler için eşsiz bir karakterdir.
Refik Çelebizade biraz böyle biri... Şimdi okusa mesela bunları; kelime seçimlerimle, bu kelimelerin kökeniyle ilgili neler söylerdi neler...
Hüseyin de biraz böyle biri... O okusa; kesin bu satırları yazanın hikâyesini merak eder, ne yapar eder öğrenir, sonra da o hikâyeye kendince uygun bir son yazardı.
İbrahim Yıldırım’ın son kitabı ‘Hüznengiz Bir Arabesk’in iki kahramanı işte böyle ‘garip’ ve -olumlu anlamda- ‘çizgi dışı’ kimseler.
Yıldırım’ın bu romanı; daha önce yazdığı ‘Nişantaşı Suare’ (2012) ve ‘Dokuzuncu Haşmet’ (2015) romanlarının izinden gidiyor. Bu kez hikâyenin evsahibi olan semt; Aksaray.
BİR DÜNYA SEMTİ...
Aksaray adeta kitabın karakterlerinden biri. En az hikâyenin ‘insan kahramanları’ kadar önemli bir yerde. Ve tıpkı onlar gibi garipliğiyle önplanda.
“Melez bir kültürü içselleştiren, yakın geçmişte arabeskin başkenti denilen bir dünya semti” olarak anılıyor arka kapakta. Hakkında şöyle deniyor: “Slavların sarı ve kaygan, Orta Asyalıların çekik ve tangırtılı, Afrikalıların siyah ve yankılı, Arapların esmer ve dumanlı konuşmalarının aynı anda tuhaf bir uğultu olarak duyulduğu bir dünya başkenti…”
Refik Çelebizade, Aksaray sokaklarında yürürkenki hisleriniyse böyle anlatıyor: “Sokağa ne zaman adım atsam, uğradığım lisan saldırılarından dolayı kaotik bir gerginlik ve şaşkınlık içine düşüyorum: Arapça, Rusça, Gürcüce ve siyahice -ya da zencice denilebilecek- sözcükleri işittiğimde bir tür ‘Babil sendromu’ yaşıyor, yabancılık çekiyorum.”
Refik Çelebizade için de Hüseyin için de dil, hassas bir mevzu. Bu iki karakteri yakınlaştıran da bu belki de… Refik Çelebizade ve Hüseyin, etraflarındakilerce garip bulunmanın yanı sıra birbirleri için de böyleler. Ama bu onların aynı gezegenden geldiği gerçeğini değiştirmiyor. İkisi de yalnız -yarı seçilmiş yarı mecburi bir yalnızlık bu-, sistemin/yerleşik düzenin dışına itilmiş, bir şeylere tepkili, bir şeylere takıntılı iki karakter. Bir vesile tanışmış, birbirlerine tutunmuşlar. Buna çok bayılmasalar da birbirlerinin hayatlarında çok özel birer yer edinmişler. Hayatla mücadelede aynı takımda saf tutmuşlar.
‘İKİ UZUN ÖFKE’Yİ ANLATIYOR
Önce Refik Çelebizade başlıyor anlatmaya... Laf lafı açıyor. Bu hoşsohbet beyin hayatından önemli bir kesit okurla buluşuyor. Sonra sıra Hüseyin’e geçiyor. O da ‘anlatmak için yaşayanlardan’... Anlatılanların ilki ‘Muhtemel Cinayetler Dosyası’ başlığı, ikincisi ‘Olur Olmaz Birinin Hayalleri ve Hayatları’ başlığı altında toplanıyor. Kitabın ortalarına gelirken kucağınıza bırakılan soru işareti sayfaları hızla çevirmenizi sağlıyor.
‘Hüznengiz Bir Arabesk’, kitabın altbaşlığında da dendiği gibi, ‘iki uzun öfke’yi anlatıyor. Anlatmak ve anlaşılmak arzusunu hikâye ediyor. Herkesin okuması tam da bu yüzden gerekiyor.