Güncelleme Tarihi:
“Kazuhisa Fukase katildir.” Evet, böyle hızlı, çarpıcı, polisiye/gerilim türünü sevenler için vaatkâr bir cümleyle başlıyor hikâye. Ancak peşin hükümlü olmayın. Zira ‘Katil’in hikâyesi ağır ağır ilerleyecek, zaman zaman suskunlukla kuşatılacak.
İlk bölümde roman kahramanı Fukase’nin gündelik yaşamına odaklanıyor anlatı. Genç adamın ev ve iş yaşamı rutinini, birkaç kişiyle sınırlı çevresini ve yeni tanıştığı sevgilisi Mihoko’yla ilişkisini takip ediyoruz.
Ofis malzemeleri ticareti yapan bir şirkette satış elemanı olarak çalışan Fukase, 20’li yaşlarında, münzevi bir adam. Üç yıldır bu işte ve toplam 18 kişinin çalıştığı bu küçük şirketin hâlâ en genç elemanı. Önemli bir üniversiteyi bitirmesine rağmen önemsiz bir şirkette, önemsiz bir pozisyonda, en büyük merakı -bir sanat haline getirdiği- kahve tutkusu.
“İnsanı sıkacak denli sıradan bir hayatı olduğunu” söylüyor Fukase. Bir taşra şehrinde hemen hemen hiç arkadaş edinemeden büyümüş. Oradan kurtulmanın tek yolunun üniversiteye gitmek olduğunu anlamış ve Tokyo yakınlarındaki Meikyo Üniversitesi Ekonomi Fakültesi Ekonomi Bölümü’ne girmeyi başardığında o taşra şehrini bir daha dönmemek üzere arkasında bırakmış. “Bu yeni cennette nihayet edindiği hayatındaki ilk arkadaşı Yoşiki Hirosawa olmuş.”
Ne var ki bu dostluğun bir facia ile sonlanacağını çok geçmeden öğreneceğiz. Arabasına iliştirilen kâğıtta yazılı “Kazuhisa Fukase katildir” cümlesi işte bu facia ile ilgili.
İkinci bölümde üç yıl öncesinde yaşanan bu olay anlatılıyor. Üniversitenin son yılı. Fukase ile birlikte beş kişilik bir öğrenci gurubu -hepsi de geleceğin planlarını yapmakla meşgul. Fukase’nin hayatında en çok özgüven sahibi olduğu zaman dilimi bu. Herkes onun iyi bir bankaya kabul edileceğini düşünüyor. İşte bu sırada, zengin bir aileden gelen Murray onları dağ evlerinde bir hafta sonu geçirmeye davet ediyor. Murray’in onlara sonradan katılacağı anlaşılınca dört arkadaş zorlu bir yolculukla dağ evine ulaşıyorlar. Yerler, içerler ancak aksilikler de başlar. Murray’i karşılamak için birinin dağdan aşağı inmesi gerekir. Fukase’nin ehliyeti yoktur, diğer ikisi içkili olduklarını söylerler. Görev hem içkili, hem acemi sürücü Yoşiki Hirosawa’ya kalır. Ne yazık ki kötü hava koşullarında yola çıkan Hirosawa, istasyona asla ulaşamayacaktır...
Üç yıl sonra, Hirosawa’yı öldürmekle suçlanan dört arkadaş imzasız mektupları kimin yazdığını öğrenmek isteği ile bir araya gelirler. Fukase, ölen arkadaşının kişiliği ve hayatı hakkında daha fazla bilgi edinmek görevini üstlenir. Soruşturma ilerledikçe Hirosawa kadar kendisi hakkında da çok şey öğrenecektir...
MINATO’NUN ARADIĞI
2012’den bu yana Japonya polisiye yazımında yeni bir akım doğmuştu. İlk kez ‘İtiraflar’ romanı sayesinde fikir sahibi olduğumuz -Iyamisu adı verilen- bu akımın kraliçesi olarak taçlandırılan yazar ise 1973 doğumlu Kanae Minato’ydu. Okuyucuyu ürpertecek, rahatsız edecek olayları ele alan ve insan doğasının karanlık yanlarını açığa çıkarmayı amaçlayan Iyamisu akımı için polisiyelerin bir alttürü diyebiliriz. İlk kez 2006 yılında polisiye edebiyat eleştirmeni Aoi Shimotsuki tarafından telaffuz edilen Iyamisu akımının en karakteristik yazarları arasında Kanae Minato, Mahokaru Numata ve Yukiko Mari isimleri öne çıkıyor.
Kanae Minato’nun Iyamisu türünde kaç roman yazdığı hakkında bilgim yok ama ‘Katil’i bu tür içinde mütalaa etmek abartılı olur. Zira bireyin ve toplumun olumsuz yanlarından hareket etmekle birlikte ‘Katil’de -insan doğasının karanlık yanlarını açığa çıkarmak için- ürpertmektense hüzünlendirmeyi seçmiş Minato.
Romanın isminin ve giriş cümlesinin yarattığı beklenti bir yana, hikâyenin bir ölüm etrafında kurgulanması, kimliği meçhul bir intikamcının varlığı, roman kişilerinin birbirlerine duydukları şüpheler ve suça ilişkin benzeri motifler klasik bir dedektif romanını akla getirebilir. Ama -’İtiraflar’ için de söylemiştim- söz konusu motiflerin bu romanı ‘polisiye’ türü içinde değerlendirmeye yeterli olup olmadığı tartışılmalı bir konu. ‘Katil’ polisiye değil ama bir suç romanı; tıpkı ‘Suç ve Ceza’ gibi. ‘İtiraflar’ ve ‘Katil’ romanlarında Kanae Minato’nun amacı bir ölümden, cinayetten ya da genelleştirerek söyleyelim bir suçtan yola çıkarak insan doğasını araştırmak. “Her ölüm yüzleştirir” fikriyatından hareketle, hikâyelerdeki merkezi olayla/suçla bir şekilde bağlantısı olan insanların ruh hallerini, ölümün onlarda açtığı travmatik etkileri sergilemek.
Kuşkusuz gerilim önemli bir rol oynuyor Minato’nun romanlarında. Ama gerilim yaratan bestseller kalıplarında sıklıkla işlenen kötücül katiller ve her an kötü bir şey olacak tedirginliği değil; hikâyenin bilinçaltından kaynaklanıyor gerilim. Minato sakin, neredeyse belgesel bir tonda, dönüşümlü olarak geçmişte ve şimdiki zamanda anlattığı hikâyesini ağır ağır inşa etmiş. Kahve ve yemek tariflerine varana kadar ayrıntılara giriyor, karakterlerin ve onları birbirine bağlayan arkadaşlık ilişkisinin dinamiklerini gösteriyor. Bu dinamikleri kavradığımız ölçüde gerilimin görünenlerce gölgelendiğini, yüzeyin altında bir yerlerden kaynaklandığını anlayabiliyoruz. Çok genelleştirilmiş bir ifadeyle söylüyorum; gerilimi yaratan, öğrenciler arasındaki ‘fark yaraları’dır ve yaraları en çok kanayan Fukase’dir.
Tam da bu noktada anlatısının yönünü doğrudan polisiye türüne çevirebilirdi Minato. Elindeki imkanlar çok elverişli. Mesela Fukase’nin araştırma sürecindeki sorular okuyucuyu içlerinden birisinin kazadan sorumlu olabileceği yanıtına kolayca yaklaştırabilir. Ölenle diğerleri arasında karanlık sırlar, kıskançlıklar, çekişmeler de öyle. Ya da ölen gencin gölgesi haline gelen bilinmeyen karakter, imzasız mektupları gönderenin eyleme geçmesi... Bütün bunlar -gizemli suçlar, sahte izler, şüpheliler ve suçlamalar- polisiye için çok verimli bir zemin yaratıyor. Ne var ki Kanae Minato romanları bu kaygan zemin üzerinde inşa edilmez. Olay yeri izleri (CSI bulguları) davanın çözümünün anahtarı değildir; daha sarih bir çözüme ulaşmak için Japon toplumunun gelenek ve ritüellerine, bu toplumda yetişen bireylerin yalnızlığına ve yabancılaşmasına bakmak gerekir.
‘Katil’ romanında Minato ahlak, suçluluk dugusu, kefaret, toplumsal farklılıklar ve toplumsal gelenekler hakkında bir hikâye örüyor ve okuyucuyu gerçeklerle yüzleştirmek istiyor. Özellikle Fukase’nin soruşturmasında karşımıza çıkan kültürel olarak verili suskunluk, romanın önemli bir teması.
Minato’nun gerek ‘İtiraflar’, gerek ‘Katil’deki kurgusu -okuyucunun aynı olayın her seferinde farklı bir boyutunu kavradığı kurgu tekniğini- ve dingin anlatımı çok sevdiğimi söyleyebilirim. Umarım yeni romanlarının çevirisi için çok beklemeyiz.