Bir erkek konuşuyor

Güncelleme Tarihi:

Bir erkek konuşuyor
Oluşturulma Tarihi: Mayıs 26, 2023 09:16

Avusturya edebiyatının günümüzdeki önemli temsilcileri arasında gösterilen Margit Schreiner, ‘Ev, Kadınlar, Seks.’ romanında karısı tarafından terk edilmiş bir adamın zihninde dolaşıyor.

Haberin Devamı

Margit Schreiner, 1953 yılında Avusturya’nın Linz kentinde doğdu. Liseden sonra Salzburg’da edebiyat ve psikoloji alanında eğitim gördü. Uzun süre Japonya, Paris, Berlin, İtalya ve Linz’de yaşadıktan sonra Aşağı Avusturya’da Gmünd’e yerleşti. 1989 yılında başladığı yazarlık hayatı boyunca aralarında 2009 yılı Avusturya Edebiyat Onur Ödülü’nün de bulunduğu çok sayıda edebiyat ödülüne değer görüldü. Çok yönlü ve politik bir yazar olan Margit Schreiner, gazete köşe yazarlığının yanı sıra inceleme kitapları da yayımladı.

FEMİNİSTLERE DUYULAN ÖFKE...
Roman kahramanı Franz, 47 yaşında, yakın zamanda işten çıkarılmış bir adam. Şimdi inşaatı yeni bitmiş büyük bir evde yalnız yaşıyor. Hikâye bir gün, belki birkaç saat içinde Franz’ın kafasından geçen karanlık ve öfke dolu düşünceler biçiminde kurgulanmış. Öfkeli, zira karısı tarafından terk edilmiş. Marie-Therese oğullarını yanına alarak evden sessizce ayrılmış.
“Bir gün her şeyin böyle sonlanacağını kimse bilemezdi. Herkes bize hayrandı. 20 yıl, onca zaman ve şimdi birdenbire yok sayılacak öyle mi? 20 yıl ve geçen yıl yeni eve taşınmamız, öncesinde para biriktirdik, her şeyi hazırladık -hepsi tamamlandı ve her şey çok güzel oldu- sen gidiyorsun! Tam taşınmışız, gidiyorsun, tam bahçe kazılmış, ağaçlar, çiçekler dikilmiş, gidiyorsun. Artık benimle yaşayamazmışsın! Delilik bu ya! Nihayet koca ev yapıldı bitti, nihayet yerin var, ne istersen yaparsın, sen kalkmış gidiyorsun.”
Başına gelenleri büyük bir haksızlık olarak görüyor Franz. Özellikle de karısının asıl ismini kullanmakta ısrar etmesini.
“Ve sen Resi, Marie-Therese diye diretsen de market kasasında bir kasiyer, hadi gönlün olsun, bir terzi olmaktan öteye gidemeyeceksin. Marie-Therese! 20 yıl boyunca Resi dedim ve şimdi birdenbire Marie-Therese diyecekmişim. Bir şey değişecek mi sanıyorsun? Sana Marie-Therese dersem daha mı bağımsız olacağını sanıyorsun?”

Haberin Devamı

Ad vermek sahiplenmektir. Franz’ın öfkesi, dilediği gibi adlandırdığı, sahibi olduğunu düşündüğü bir varlığın ansızın özgürlük talebinde bulunmasından, talepten de öteye geçerek maddi ve manevi özgürlüğünü elde etmesi karşısındaki çaresizliğinden. Kustuğu kırgınlık, öfke, intikam kokan cümleler, kendi haklılığını kanıtlamak için sarf edilmiş olsalar bile her seferinde dönüp dolaşıp evlilik boyunca süren tahakküm ilişkisini sergiliyorlar: “Ben senin için aynı zamanda bir psikologdum da. Ben olmasam hâlâ market kasasındaydın, ben olmasam terzi olmayı asla başaramazdın, bensiz tek bir elbise dikemezdin çünkü buna cesaret edemezdin. Ben olmasam haftada iki kez terapiye gitmen gerekirdi...”
Kendisini fedakâr koca, karısını nankör kedi rolüne oturtan bir adamın sızlanmalarından oluşan düşünceler silsilesi Marie Therese özelinden çıkarak genel olarak kadın-erkek ilişkilerine, ev hayatına, cinselliğe uzanacak ve feministlere -aslında kadının özgürleşmesine- duyulan öfkeyi dışa vuracaktır. Bu andan sonra Franz, ataerkil ideolojinin vücut bulduğu genelgeçer bir erkek kimliğine dönüşür. Bu kimliğin barındırdığı saldırganlık, bağnazlık ve kadın düşmanlığı açığa çıkar. Gücü elinden alındığında ise kırılgan ve güçsüz bir kimliktir bu. Nitekim romanın sonunda boşanma hâkimi ile zihninde yaptığı hayali konuşmalardaki talebi mağdur erkekler için dayanışmadır...

Haberin Devamı

ÖZGÜRLÜK HAYALİ
‘Ev, Kadınlar, Seks.’ (2001) romanı, Margit Schreiner’in 1997 yılında ‘Nackte Väter’ (Çıplak Babalar) ile başladığı ‘Ayrılık Üçlemesi’nin ikinci kitabı. Birbirinden bağımsız hikâyelerin ayrılık temasıyla birbirlerine bağlandığı üçleme -2022 yılında Türkçeye çevrilen- ‘Sevmek Dedikleri’ (2003) romanıyla noktalanmıştı.
‘Çıplak Babalar’ ve ‘Sevmek Dedikleri’ romanlarındaki ayrılıklar ilkinde babanın, ikincisi de annenin yaşlanmalarından, hastalıklarından ve ölümlerinden kaynaklanıyordu. Her iki roman da -yine- uzun iç monologla anlatılmış ama anlatıcı rolünü bir kadın üstlenmişti.
Üçlemenin ilk iki romanında otobiyografik öğeler olduğu düşünülebilir. Spekülasyon değil. Zira Schreiner, yazma sürecinde ‘hayatını bir materyal olarak ele aldığını’ kendisi söylemiş bir söyleşisinde. Ancak bu materyalin gerçeklikle doğrudan bir bağı olmadığını da vurgulamış: “Yaşadıklarınızı yazabilirsiniz ama yazdıklarınız sizin icadınızdır.” Ayrıca edebiyatta aldatmacaların, acı gerçekleri farklı renklerle sunmanın da karşısında. Bu anlamda Avusturya edebiyatının büyük ustası Thomas Bernhard’ın mirasçısı denilebilir. Sıradan hayatların, sıradan ilişkilerin karanlık tarafının tarihçiliğini yapıyor Schreiner.

Haberin Devamı

Thomas Bernhard’a benzetilmekle birlikte Margit Schreiner’in -okuduğum- metinlerinde önemli bir fark var. Bernhard’ın iç monologları tabuları yakıp yıkan, hiçbir mizahi unsur barındırmayan, sert, saldırgan bir üslupla yazılmışlardı. Oysa Schreiner’in kahramanlarının iç monologlarında ironik, kara mizaha yaklaşan bir ton var. Tabuları yıkmaktan ziyade tabuların saçmalıklarını teşhir eden, alaycı -kinik- bir tarz. Söz konusu kinizmin metnin tamamına yayılmadığını ve eleştirinin ciddiyetini azaltmadığını eklemeliyim. İnsani dramların biraz daha rahat sindirilmesini sağlıyor sadece. Gerek üçleme içinde yer alan ‘Sevmek Dedikleri’ ve ‘Ev, Kadınlar, Seks.’ romanlarında gerek bağımsız bir roman olan ‘İnsan Dengesi’nde geleneksel değer yargıları tarafından kuşatılan bireylerin hayatlarındaki travmaları, onlarla baş etmeye çalışan bireyin düştüğü mizahi durumlarla iç içe ve dilsel bir yoğunluk içinde anlatabilmiş. Margit Schreiner, bireyin iç dünyasının derinliklerine kolayca nüfuz ederek pek çok kişi tarafından bastırılan duyguların izini sürüyor.

Haberin Devamı

Kısa ama yoğun anlatılarını dikkatle okumak, iç monologları yazarın ileri sürdüğü düşüncelere indirgememek gerekir. Roman kişilerinin ağzından çıkan kesinlik ifade eden cümleler aslında bir kesinliği değil, genellikle o kişilerin yanılgısına işaret ediyor. Kısacası bakış açısını kurnazca tersine çevirerek kuruyor anlatısını Schreiner -özellikle de Franz’ın monologlarında.
Bütünüyle iç monoloğa dayalı bir anlatım kurmak kolay değil. Böyle bir tarz bir yandan okuyucunun anlatıcı ile özdeşleşme ve dile gelenleri olduğu gibi kabullenme, diğer yandan anlatının monotonlaşarak okuyucuyu yıldırma tehlikesi barındırır. Neyse ki Schreiner, Franz gibi itici bir karakteri seçmesine, Franz’ın ağzından kadınların hiç hoşlanmayacakları düşünceleri nakletmesine rağmen bu tuzaklara düşmemiş. Sona doğru kahramanına bir miktar şefkat duyduğu bile söylenebilir. Çünkü Franz da bu arızalı sistemin ürünüdür. Erkek kimliği verilidir. Aslında rekabetçi bir dünyada kendisine dayatılan bu kimlikten, sorumluluklardan yorulmuştur. Özgürlük onun da hayalidir. Margit Schreiner’in bu bahtsız kahramanına uygun gördüğü şiirsel adalet romanın son cümlelerinde ortaya çıkacaktır...

Haberin Devamı

Bir erkek konuşuyor
EV, KADINLAR, SEKS.
Margit Schreiner
Çeviren: Serap Gülerçin Karluk
Yapı Kredi Yayınları, 2023
120 sayfa.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!