Güncelleme Tarihi:
Homeros 2 bin 700 yıl önce ‘İlyada Destanı’nı yazarken insana dair trajedileri, öfkeyi, hileyi, umutları ve savaşı tanrı ve tanrıçaların Troya kentinde geçen hikâyesiyle anlatmıştı. Homeros’un düşündeki Troya aynı zamanda, Doğu ve Batı’ya hâkim olmak isteyen hükümdarların bir savaş alanı olarak dünyanın en önemli antik kentlerinden biri. Mitolojik efsanelerden arkeolojik katmanlarına kadar, bu çok sembollü kent üzerine kurulan düşlere, bugün ‘2018 Troya Yılı’ kapsamında bir çağdaş sanat sergisiyle 29 genç sanatçının perspektifi ekleniyor. Çanakkale Savaşları Gelibolu Tarihi Alan Başkanlığı’na bağlı Piri Reis Müzesi’nde açılan ‘Düşler Ülkesi: Troya’, ‘Troya’ teması ile yapılan çağrı üzerine küratör Derya Yücel’in hazırladığı seçkiden oluşuyor.
Troya’nın UNESCO Dünya Kültür Mirası listesine kabulünün 20’nci yıldönümünde gerçekleştirilen sergi, kültürel mirasın günümüzle buluşmasına olanak sağlayan işbirlikleri açısından da önemli. Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Kale Grubu’nun destekleri, UNESCO’nun Türkiye temsilcisi EPOS 7 Derneği ve Türkiye’nin güzel sanatlar alanında yeni mezun sanatçı adaylarını aynı çatı altında toplayan BASE’in ortak çalışmasıyla hayata geçirilen sergi, merkeze genç sanatçıları alarak sanatsal üretimi destekleme hedefi taşıyor.
BASE 2017’nin yanı sıra Çanakkale 18 Mart Üniversitesi’nde eğitimlerini sürdüren sanatçılardan yapılan seçkide baskı, cam, enstalasyon, fotoğraf, grafik tasarım, seramik, video gibi çeşitli medyumlar mevcut.
Serginin Çanakkale’deki basın ve protokole yönelik 26 Haziran’daki açılışında Kale Grubu Başkanı Zeynep Bodur Okyay’ın seramik malzemesine yönelik vurgusu, Troya ile Çanakkale kenti ve kültürü arasındaki ilişkiyi ortaya koyuyor: “Biz Truva’nın kültür olarak da önemsenmesini istiyoruz. Çanakkale Savaşları’yla Truva’nın hikâyesini birleştiriyoruz. Burada çanak çömlek kültürü var. Truva’nın zenginliği bağcılık, şarapçılık, tarım ve bunları saklamak için yapılan küplerden de geliyor. Seramik kültürü de burada. Çanakkale’nin ‘Çanak’ ismi de bence Truva’dan geliyor ve Truva’nın o zamanki eserleri yavaş yavaş değişerek bu hale geliyor. Sonra kendimize ait meşhur Çanakkale testileri var. Seramik kültürü burada aslında çok derine gidiyor.”
Sergide seramikle çalışan sanatçıların malzemeyle kurdukları ilişki, temaya yaklaşımları üzerinden incelendiğinde çeşitli süreçler ortaya çıkıyor. Örneğin Ömer Akif Yeldan’ın tornada şekillendirdiği ve Troya’nın dokuz katmanını temsil eden seramik formları, iç içe geçmiş ve birbirini tamamlayan kompozisyonuyla arkeolojik kalıntıların nasıl bir tarihsel çizgide okunabileceğine dair önermede bulunuyor. Yatay düzlemde sıralanan ‘Troya’nın seramikleri’, malzemenin geçmişi üzerinden zamanın bütünlüğüne de işaret eden bir anlatıma sahip. Troya efsanesinden esinlenen Erdi Özdemir ise ‘Soyut Troya’ isimli ağaç panolar üzerine yerleştirdiği soyut seramik formlarıyla kentin kaderini değiştiren Troya Atı’nı malzemesi üzerinden hatırlatıyor. Seramikle birlikte çalışma, Troya’nın Çanakkale kültürüyle kurduğu ilişkinin bir göstergesi olarak da okunabilir. Özdemir, üretim sürecine dair ise “Malzemenin yarattığı engellemeleri de seviyorum. Seramiğin fırında sanatçıdan bağımsız girdiği süreç, işin aynı zamanda heyecanını oluşturuyor” diyor.
Sergide pek çok çalışmaya esin kaynağı olan Troya antik kentinin katmanlı yapısı, farklı medyumlarda da karşımıza çıkıyor. Murat Kahya, ‘Girift’ isimli fotoğraf enstalasyonunu, arka arkaya sıraladığı pleksi levhalara yerleştirilmiş dairesel fotoğraflardan oluşturmakta. Yeldan’ın seramikle ifade ettiği zamansal çizgi, Kahya’nın işinde kentin katmanlarından kendi çektiği fotoğrafların optik bir perspektifle yerleştirmesi üzerinden temsil ediliyor. Sanatçının ilgi odağında ise kendi söylemiyle ‘günümüze kadar ulaşmış fakat hâlâ pek çok bilinmeyeni olan imge’ mevcut. Bu noktada kentte devam eden arkeolojik kazılar, Troya’nın doğuracağı gelecek düşlere dair merak uyandırıcı. Diğer tarafta, yine antik kentten etkilenerek alandaki tiyatro sahnesini fotoğraflayan Damla Yalçın, panoramik bir yaklaşımla kumaş üzerine dikiş uygulayarak ürettiği yerleştirmeyi şöyle anlatıyor: “Tarihi ne kadar bıraksak da onun sonsuz olduğunu algılıyoruz. Asla yok olmadığını, kalıntılarından izliyoruz. Ben de sahne kalıntılarını farklı bir mekâna taşıdığımda zaman ve mekân algısını kırmak ve o mekânı tekrar burada yaşatmak istedim” diyor.
‘NESİLLERİ BİRBİRİNE BAĞLAYACAK’
Serginin, izleyiciyi 29 genç sanatçıyla birlikte Troya üzerine düşler kurmaya davet ettiği söylenebilir. Küratör Derya Yücel, serginin hedefini, “Yeni nesil sanatçılar kadim efsaneleri güncel ve disiplinler arası anlatım pratikleriyle yeniden yorumlayarak nesilleri birbirine bağlayacak” sözleriyle özetliyor. Yine bu efsanelerden yola çıkarak fotoğraf işleri ile etkileyici bir anlatı sunan Ömer Sedat Yenidoğan, kırmızı tonun hâkim olduğu kurgularında ‘hırs ve ihtiras yüzünden yok olan bir kent’e işaret ediyor ve barışı düşlediğini ifade ediyor.
Sergide Arek Qadrra, Beste Kopuz, Burak Çolak, Burhan Üçkardeş, Can Özal, Canalp Sipahi, Damla Yalçın, Dilan Eroğlu, Elif Havuz, Fatih Temiz, Hasan Avni Koçak, İbrahim Erdoğan, Kübra Boy, Kübra Gürleşen, Murat Kahya, Ömer Sedat Yenidoğan, Seçil Büyükkan, Seda Boy, Selen Tokgöz, Uğur Demirci, Zafer Geyikçi, Erdi Özdemir, Ezgi Erkan, Halil İbrahim Kara, İlgim Camcı, Oğuzhan Karadal, Ozan Gürkan Peltek, Ömer Akif Yeldan ve Samet Aygün’ün işleri görülebilir.
27 Ağustos tarihine kadar Piri Reis Müzesi’nde devam edecek olan ‘Düşler Ülkesi: Troya’, 19 Eylül-19 Ekim tarihleri arasında ise İstanbul’da, Arkeoloji Müzesi’ne bağlı Darphane-i Amire’de izlenebilecek.