Güncelleme Tarihi:
1911 Kuzey İrlanda doğumlu Flann O’Brien, ‘Zor Hayat’tan önce üç roman yazmış, Samuel Beckett ve James Joyce tarafından övgüyle karşılanmasına rağmen kitapları okuyucu ilgisini çekmemiş, hatta ikinci romanı ‘Üçüncü Polis’, yayınevleri tarafından geri çevrilmişti. O da yazmayı bıraktı. 20 yıllık suskunluğun ardından 1961’de yayımladığı ‘Zor Hayat’ın ilk baskısının 48 saat içinde satılması O’Brien için kuşkusuz bir teselli mükâfatı olacaktı. Buna rağmen 1 Nisan 1966’da Dublin’de öldüğünde romanlarından çok köşe yazılarıyla tanınıyordu. Gerçek değeri ölümünden sonra keşfedilen Flann O’Brien’ın adı bugün İrlanda edebiyatının büyük ustaları James Joyce ve Samuel Beckett ile birlikte anılıyor.
‘Zor Hayat’, 1890 yılında, Finbarr ve ondan beş yaş büyük abisi Manus’un annelerinin ölümüyle başlıyor. Babalarını daha önce kaybetmiş iki kardeş, Dublin’e, üvey dayıları Bay Collopy’nin evine taşınıyorlar. “Atmosferin ölü diye tanımlanabileceği bu evde seneler ağır ağır” geçiyor. Çocuklar Katolik Hıristiyan Kardeşler tarafından yönetilen okullara gönderiliyor ve küçük yaşta okuldan, eğitimden, dinsel bağnazlıktan nefret eder hale geliyorlar.
Hikâye artık yetişkinliğe erişmiş Finbarr’ın ağzından aktarılıyor. Büyüklerin saçma sapan tartışmalarını, Hıristiyan okulunun ürkütücülüğünü, abisinin ahlaki deformasyonunu bir çocuktan ziyade bir yetişkin gibi anlatıyor. Yetişkinlik çağından geçmişe doğru yapılan bu anlatı, Finbarr’ın kişiler ve olaylarla ilgili yıllar boyu edindiği düşüncelerinin ve deneyimlerinin bir sentezi.
Becerikli ve kurnaz Manus ise bu boğucu hayattan sıyrılmanın yolunu bulmakta gecikmeyecektir. Günümüzün kişisel gelişim kitapları benzeri bir yayıncılık -Finbarr’a göre dolandırıcılık- faaliyetine girişmiş, çeşitli konularda küçük bir ücretle uzaktan eğitim kursları açmış, işin meyvelerini de toplamaya başlamıştır. Küçük Finbarr ise abisi ve dayısı da dahil olmak üzere Dublin’in tuhaf karakterli insanları arasında nasıl bir yol izleyeceğini bilemez haldedir. Bir süre sonra Manus, ‘girişimci’ ruhuna dar gelen Dublin’i terk edip Londra’ya yerleşmeye karar verdiğinde bu garip atmosferde yalnız kalacak ama hiçbir zaman pes etmeyecektir...
Trajikomik
Hikâye 1890-1904 yılları arasını kapsıyor. 14 yıllık bu zaman diliminde çocukların yavaş yavaş büyümesini, gelişmelerini, kendilerine birer hayat kurma aşamasına gelmelerini izliyoruz. Klasik ‘bildungsroman’ (oluşum romanı) kalıplarına uygun bir kurgu. Ne var ki Alman Bildungsroman akımında bu kurgu bir çocuğun olumlu anlamda oluşumu -eğitimi, dünya görüşü, kederleri, sevinçleri, aşkları- etrafında gelişir. ‘Zor Hayat’ bu kurguyu tersyüz etmiş. Finbarr ve Manus, onlara hiçbir şey sunmayan bir toplumda büyüyor ama iyi bir kişiliğe dönüşmüyorlar. Finbarr’a haksızlık etmeyelim, o Manus’un yaptıklarından bir ders çıkarıyor ama Manus’un oluşum sürecinin bir dolandırıcı kimliğiyle sonlanması Flann O’Brien’ın bakış açısını yansıtması açısından önemli. Bu kurgu yoluyla hem bireyin gelişimine ket vuran İrlanda toplum yapısını hem de Bildungsroman geleneğini hiciv yoluyla eleştirmiş. “Parodi ve hicvi kullanarak dilin anlam iletmede, hatta oluşturmada üstlendiği kurgusal rolü alaşağı ederek gerçeklik dediğimiz kurgunun maskesini düşürüyor.”
Flann O’Brien’ın daha önce Türkçeleştirilen -2011’de ‘Üç Polis’ ve 2014’te ‘Ağaca Tüneyen Sweeny’- romanlarında da yazarın en büyük eleştiri silahı hicivdi. Ancak salt komik durumları ortaya koymuyor O’Brien. Anlamını çözemediği bir dünyada, aslında cehennemî bir dünyada yalnız kalmış bireyin trajikomik hayatına odaklanıyor. ‘Zor Hayat’ta da güldürü öğesine Dublin’in karamsar ve umutsuz ortamını gölgede bırakmayacak ölçüde yer vermiş.
Flann O’Brien İrlanda ve dünya edebiyatının iki büyük ustasından, Joyce ve Beckett’tan etkilenmişti. Beckett’ın absürdünü, Joyce’un baskıcı ve bunaltıcı Dublin’i ile birleştirerek yazmış ‘Zor Hayat’ı. Dublin’in yetişkinler dünyasının saçmalığı, Katolik kilisesinin saçmalığı ile harmanlanmış. Komik ama hiç de sevimli saçmalıklar değil; bu toplum, bu din ve bu okullar bireyi boğan, başka yollara düşüren ya da bırakıp gitmeye zorlayan bir atmosfer yaratıyor.
Komik ile trajiği çok iyi bir araya getiriyor O’Brien. Mesela sevimli bir genç olan Manus’un bulduğu dâhiyane dolandırıcılıklarını ayrıntılarıyla anlattığı bölümler gerçekten güldürücü. Ama bu dolandırıcılıkların yol açtığı sonuçlar yüzlerdeki gülümsemeyi çabucak donduruyor. Bunun en tipik örneği Manus’un girişimleri: Cahilliğin verdiği cesaretle okuduğu kitaplardan bir kolaj yaparak saf insanlara dersler veren, işi ilerlettiğinde Londra Üniversite Akademisi açmaktan imtina etmeyen, daha da ileri giderek amansız hastalıklara şifa veren ilaçlar üreten Manus’un başkalarına verdiği zararlar karşısındaki duyarsızlığı, sonunda kardeşi Finbarr’ı bile kusturacaktır.
İrlandalı kimliğine ve Katolik inancına bağlı kalmasına rağmen Flann O’Brien’ın her ikisine karşı ikircikli olduğu söylenebilir. Bunun en iyi kanıtı, romanda milliyetçiliğe ilişkin düşünceleri dile getiren karakterin aynı zamanda romanın en komik ve dengesiz karakterlerinden bir olması. Bir yandan İrlandalılığı onaylarken diğer yandan onun İngiliz karşıtlığından öteye gitmediğini göstererek İrlandalı kimliğini altüst ediyor.
‘Zor Hayat’ ekonomik bir dille yazılmış kısa ama yoğun hikâyesi, güçlü mizahı, toplumsal arka planı ile okuması keyif veren bir roman.