Güncelleme Tarihi:
Mahmud Derviş’in ‘Badem Çiçeği Gibi Yahut Daha Ötesi’ (Çev. Mehmet Hakkı Suçin) kitabında yer alan ve Edward Said’e ithaf ettiği ‘Antitez’ isimli şiirinin bir yerinde şu dizeler yer alıyor: “Konuşabilir miyim barış ve savaş hakkında/kurbanlar arasında ve kurbanların kurbanları arasında/herhangi bir ara cümle olmadan?/Şöyle mi desinler bana: İki düşe yer yoktur/bir yatak odasında?” Son iki dizede, Derviş, neden bahsediyor olabilir acaba?
Bizim edebiyatımızda şairler, Filistin meselesini, şiir üzerinden düşünürler. Filistin hakkında yazılmış epey şiir vardır ama öykü ve romandan söz etmek mümkün değildir. Öykü ve roman afaki olarak yazılamaz belki de. Filistinli olanı ve Filistin’de olanı tanımaya yönelik ilgi de; roman ve öyküden çok, şiir üzerinden vücut bulmuştur. Mahmut Derviş’in Yaser Arafat kadar gönlümüzde yeri vardı. Çünkü şiirin ser verip sır vermemek gibi bir özelliği vardır. Çünkü şairin, bugünle değil, geleceğe seslenen ve geçmişle konuşan bir ruhu vardır. Roman ve öykü, bugün denilen bağlamda olup bitene, sese gereksinim duymadan, tarif edecek denli yaklaşmak durumundadır ama onun şiirini yazmak için ondan uzaklaşmak gerekir. Bilge Karasu, “İmge üretiminde roman hâlâ ilk sırada” demişti. Birkaç örnek:
Örnek 1: “Yılın ortasında, o yıl, Yahudiler Sabha’nın merkez bölgelerini bombaladılar ve Gazze’ye saldırdılar, bizim Gazze’mize. (...) Oraya ulaştığımda abimin karısı beni karşıladı ve ağlayarak, Gazze hastanesindeki yaralı kızını, Nadya’yı, o akşam ziyaret etmemi istedi.”
Örnek 2: “Amca! Kuveyt’ten yeni mi döndün? Sesi boğazında kırıldı, ellerinin yardımıyla kendini kaldırdı (...) Nadya! Sana Kuveyt’ten hediyeler getirdim, (...) Sana istediğin kırmızı pantolonu da aldım.”
Örnek 3: “Amca! Elini uzattı, beyaz yatak örtüsünü parmaklarıyla kaldırdı ve bacağını işaret etti, dizinden aşağısı kopmuştu.”
Gassan Kanafani’nin ‘Gazze’den Mektup’ adlı öyküsünde yer alıyor bu imgeler. Öykü çok daha başka bir sorunu gösterir bize. Derviş’in dizeleri soyut kalır. 1936 doğumlu olan Kanafani, 1972 yılında arabasına konan bombanın patlaması sonucunda ölür. Ölümünden İsrailli ajanlar sorumludur. Bu bilgileri Ali Çakmak’ın ‘Düşmanlıklar Zamanı/Gassan Kanafani ve Filistin Direniş Edebiyatı’ adlı kitabından okuyorum. Kanafani’nin öyküleri, 2010 yılında ‘Filistin’in Çocukları/Hayfa’ya Dönüş ve Diğer Hikâyeler’ adıyla bizde yayımlanmış. Çakmak’ın kitabı, Kanafani’nin biyografisini, mücadelesini, eserlerini ve yazınsal ve düşünsel problemini irdeleyen kapsamlı bir çalışma sunuyor. Çakmak’a göre, Kanafani’nin edebiyatı bir ‘direniş edebiyatı’dır ve bu ölçüde onun yazınsal konumu Edward Said ve Mahmut Derviş’le aynı düzlemde yer alır. Ona göre Kanafani’nin öykülerindeki hikâyeler ile kendi hikâyesi örtüşür ve Filistin’in tarihiyle iç içe geçer. ‘Düşmanlıklar zamanı’ derken, mağlubiyet ve yoksulluğun örtüşmesini kasteder. Çakmak’a göre, Kanafani’nin edebiyatının ayırıcı özelliği yenilgi, sürgün, yerinden edilme, elinden alınan evine yerleştirilenlerle yüzleşmek sorunsalını dile getirmesinde ortaya çıkar. Ona göre bu izlekler, Filistin edebiyatının temel sorunsalını dile getirir. Nitekim hezimetle yüzleşmekten kaçınmanın dile getirilişi Derviş’in şiirinin de sorunu olmuştur ve girizgâhta sözünü ettiğim son iki dize bu sorunsalı dile getirir. Çakmak’ın başvurduğu şairlerden biri de ‘Arap Kıyameti’ adlı kitabıyla birlikte Etel Adnan’dır.
‘Gazze’den Mektup’ta yer alan şu betimleme Kanafani’nin, hayata ilişkin ne denli bilgelikle dolu olduğunu da gösterir: “Kuveyt’teki Eğitim Bakanlığı seninle bir sözleşme yapmıştı, benimle yapmamıştı. Yoksulluğun dibindeki bana küçük miktarda paralar göndermiştin. Bunları kredi gibi düşünmemi istemiştin, çünkü hakarete uğradığımı düşünmemden korkuyordun.” 1972’den önce yazılmış.