Güncelleme Tarihi:
İsveç’te Maj Sjöwall-Per Wahlöö ikilisinin 1965’te yayımladıkları ‘Roseanna’ ile ‘Nordic noir’ denilen modern İskandinav polisiye-suç kurguları başlamış oldu. İkilinin yazdığı ‘Martin Beck’ serisinden beri -Kuzey’in dondurucu soğuğu eşliğinde- kusurlu ama yetenekli polisler yüzlerce kitabın başkarakteri oldu. Polisiye roman tutkunu okuyucu Kuzey’de geçen suç kurgularına hayli ilgi gösterdi. Yayıncılar da yüksek gelir getiren bu tür kitaplar için yazarlara büyük yatırımlar yaptı.
‘İskandinav polisiyelerinin kraliçesi’ olarak anılan İsveçli Camilla Läckberg de ‘Fjällbacka’ serisine küçük bir ara vererek mentalist Henrik Fexeus ile işbirliğine gitti. Alanında çok iyi olan ikili ‘Şifre’ isimli kitapla daha tanıtım aşamasında on binlerce kopya satmayı başardı.
Stockholm’de koronavirüs salgınının bittiği zamanlardayız. Bir kafede çalışan bekâr anne Tuva, küçük oğlu Linus’u okuldan almak zorundadır. Tuva, geç kalan iş arkadaşının gelişiyle birlikte, çocuğunu almaya giderken kâğıt bardakta bir kahveyle yola çıkar. Kahvenin tadı tuhaftır. Metro istasyonuna ulaştığında ise bayılır. Küçük delikleri olan bir kutuda yarı çıplak uyanır. Delikten giren kılıçlar vücuduna tek tek sokulmaya başlar. Yardım çığlıkları atsa da sesini duyan olmaz. Camilla burada sahneyi mide bulandıracak kadar detaylandırır ve Tuva gözüne giren bir kılıçla hayatını kaybeder.
Bir sihirbaz kutusunda kılıçlarla delinmiş bir kadın cesedi herkesin bulabileceği bir noktaya konur. Dedektif Mina Dabiri daha önce böyle bir şey görmemiştir ve özel ekibiyle dava üzerinde çalışmakla görevlendirilmiştir. Katilin bir profilini oluşturmaya yardımcı olması için sihirbaz ve mentalist Vincent Walder’ın yardımına başvururlar. Takıntılı bir şekilde virüs korkusuyla yaşayan ekibin başı Mina Dabiri, TV’de yaptığı şovlarla üne kavuşmuş Walter’ın kapısını çalar. Zihinsel yeteneklerini kullanarak telkin uygulayan, düşünce ve davranışları yönlendirebilen Vincent, kendisinin bir cinayet soruşturmasına nasıl yardımcı olacağını bile anlamaz. Ama sonuçta cinayetin bir seri katil işi olduğunu kanıtlarıyla ortaya koyar. Vincent saplantılı bir katille karşı karşıya olduklarına emindir ama çıkardığı profile uymayan davranış kalıplarını çözmekte zorlanır. Hızlı sahne geçişleri ve gerilimi yükselten olay örgüsüyle ilerleyen romanda Mina ve Vincent maktulün bacağında Romen rakamıyla 3 yazıldığına, kutunun içine kırık bir kol saati bırakıldığına ve katilin tek bir cinayetle yetinmeyeceğine emin olur. Tüm ipuçları katilin onlara bir şifre verdiğini ve cinayet işlemeye devam edeceğini söylemektedir. Tek yapmaları gereken şifreyi çözmektir.
Okuyucu kitapta psikolojiden çok olasılık ve matematiksel olarak bir katilin zihninin okunmasının sırlarını kavrıyor. Vincent, onları katile götürecek ipuçları ve kodları çıkardıkça, okuyucu İskandinav polisiyesi bir ‘Nordic noir’ değil de Amerikanvari bir suç kurgusu okuduğu hissine kapılıyor. Läckberg’in kitaplarında çokça kullandığı karakterlerin mahrem sırları ‘Şifre’de de var. İkilinin diğerlerinden gizledikleri obsesif kompülsif bozuklukları soruşturmanın gidişatını etkiliyor. Läckberg’in hassas ve karmaşık karakter oluşturmasıyla, Fexeus’un zihinsel bulmacalar yaratmadaki yetenekleri geleneksel dedektif öyküsüyle birleşince benzersiz bir boyut kazanıyor. Yazarlar katilin bulunmasını zorlaştırmak için kafa karıştırıyor. Tüm parçaların yerine oturması için biraz kafa patlatmak gerekiyor. Ama şaşırtıcı son için de hazırlıklı olmak lazım.
‘Şifre’ bir üçlemenin ilk bölümü. Şimdilik birbirinden ayrılan Mina ve Vincent’in gelecekteki macerasını sabırsızlıkla bekleyeceksiniz.