Güncelleme Tarihi:
“Aczini vakarına gizlemiş akıbetini bekliyor.”
Yeğen, dayı parçası mıdır? Biraz öyle herhalde. Dayı–yeğen ilişkisi eğer samimiyet kurabilmişlerse, birbirlerine yakınlarsa, her zaman özeldir. İçinde çok yakın akrabalığın yanı sıra, ağabey–kardeş ilişkisini de arkadaşlık halini de barındırır. Kuşkusuz daha adından başlayarak bir dayı-yeğen kitabı Murat Yalçın’ın ‘Dayı Parçası’. Hayırlı bir yeğenin anlatımıyla dayının hastalık dönemini, ölümünü ve ölümden sonra yaşananları anlatıyor.
Kitabın arka kapağında dayı “gençliğinde sol görüşlü bir adam” olan “giderek milliyetçi-mukaddesatçı kesilmiş”, “uzun süren hastalık dönemindeyse kendini büsbütün öbür dünyaya adamış” biri olarak tanıtılıyor. Romanın anlatıcı kahramanı şiir kitapları yayımlanmış bir akademisyen. Dayısını ‘sol görüşlü bir adam’ken sevmiş. Kendi entelektüel eğilimlerine yakın bulmuş, yakın akrabalığın ötesinde kurdukları dostluk bağının temelinde bu olgu da var. Çocuksuz biri olan Dayı, yeğenini bir evlat olarak da benimsemiş. Ondan taleplerinde çekingen değil, talepkâr. Yeğen de talepleri karşılıksız bırakmıyor. Hastane sürecinde, taburcu olduktan sonra evde geçirdiği nekahet döneminde yeğeni hep yanında. Dayının eşi dışında ailenin diğer fertleri, dayı ile yeğeni bu hastalık sürecinde yalnız bırakmış gibi. Anlatıya dahil olmuyorlar.
Murat Yalçın, öykücülüğü ağır basan bir yazar. Tam anlamıyla öykücü de diyebiliriz. İlk yazısı 16 yaşında, ilk öyküsü 1989’da 19 yaşındayken yayımlanmış. Öyküde 30 yılı aşkın bir emeği var. Denemelere, türler arası ilişkiler kurmaya da açık bir edebiyat anlayışı var. Ama şimdiye kadar ana ekseninden öyküyü hiç çıkarmadı. ‘Dayı Parçası’ da öyküyle roman arasında bir yerde duruyor. Arka kapağa bakarsak kitabın editörü Cem Alpan da ‘Dayı Parçası’nın belirli bir türle tanımlanamamasının sıkıntısını yaşamış. “Özünde kaçınılmaz tecrübeleri irdeleyen bir roman bu” diye başlamış. “Dört bölüme ayrılan, otuz dokuz kısa öyküden oluşan ‘Dayı Parçası’nda” diye devam etmiş. Murat Yalçınsa kitabı ‘tefrika’ diye tanımlıyor. Tefrikanın bildiğimiz anlamı “Gazete veya dergilerde çıkan, birbirini tamamlayan yazılardan oluşan dizi”. ‘Dayı Parçası’ndaki otuz dokuz bölüm tek başlarına alındıklarında kısa öykü ya da kısacık öykü olarak nitelendirilebilir ama birbirleriyle bağlantılı oldukları için bir anlatının parçalarını da oluşturuyorlar. 128 sayfalık boyutuyla, anlatının dayı–yeğen ekseninde sınırlı kalmasıyla ‘Dayı Parçası’ romandan çok novella olarak tanımlanabilir gibi.
Tefrikanın bir de “Birbirine kötülük etmeye kadar varan sürekli anlaşmazlık, ikilik” anlamı da var. Dayı ile yeğen arasında baba-oğul ilişkisine benzer derin bir bağ var, yeğen dayının zor günlerinde, ölüme gidişinde kendini doğal bir görevli olarak hissediyor ve her an yardıma koşuyor. Sonuç olarak dayısının cenazesini kaldıran da yeğen olacaktır. Ama dayı ile yeğenin arasında birbirine kötülük etmeye kadar varmasa da sürekli anlaşmazlık, ikilik olduğunu da anlatı geliştikçe hissediyoruz. Yeğenin ‘sol görüşlü bir adam’ olarak sevip benimsediği dayısının milliyetçi-mukaddesatçı davranışlarını benimseyemediğini ama bu rahatsızlığın ilişkilerinde bağı koparmadığını görüyoruz. Yani Murat Yalçın eserini ‘tefrika’ diye tanımlarken biçimsel bir atıfta bulunduğu kadar içerikteki bu durumu da niteliyor olabilir.
Anlatıda dayı–yeğen ilişkisinde ve dayının ölüme varan hastalığında hayatın evrelerinin kişilerin hem kendilerine hem de çevrelerine nasıl yansıdığı, nasıl ruhsal etkiler bıraktığı ana sorunsalı oluşturuyor. Mizahi havada başlayan, pek kullanmadığımız hoş deyimleri, tedavülden kalkmış sözcükleri de anımsatarak, hastane, mezarlık gibi kurumlarda yaşananları kara mizaha varan bir gerçekçilikle yansıtan anlatı son bölümde yeğenin çoktan defnedilmiş dayısını düşünür yâd ederken ağırlaşıp karmaşıklaşıyor. ‘Dayı Parçası’ hem anlatımıyla hem sorun edindiği olgularla dikkate değer bir anlatı.